DİNİN İŞLEVLERİ
Din,toplumun
onay verdiği tutum ve davranışları teşvik ederek, onay vermediği ve uygun
bulmadıklarını da hoş karşılamayarak toplumsal düzenin sürdürülmesine katkıda
bulunmaktadır.
**Geertz’e göre din;insanlarda
güçlü,kapsamlı ve uzun süreli ruh hâlleri ve güdüler oluşturan bir semboller
sistemidir.
Dinîn insan hayatında denetlenemeyeni
denetlemek,açıklanamaz olanı açıklamak,insanlığa dair bir anlam haritası sunmak
ve karmaşıklığı düzenli hâle getirmek gibi psiko-kültürel işlevleri vardır.
**Din,toplumun onay verdiği tutum ve
davranışları teşvik ederek,onay vermediği ve uygun bulmadıklarını da hoş
karşılamayarak toplumsal düzenin sürdürülmesine katkıda bulunmaktadır.
Dinler,toplum hayatında birçok sosyal ve
psikolojik ihtiyacı karşılamaktadır.
Bu ihtiyaçların
bazıları evrenseldir.
Dinîn sosyal fonksiyonları,psikolojik
fonksiyonlarından daha önemsiz değildir.
Geleneksel
dinler,grup normlarını kuvvetlendirir.
Bireysel
davranışları denetleyecek ahlaki yaptırımlar sağlar.
**Antropoloji bilimi açısından
din;bir inanç,öğreti ya da dünya görüşünün dünyevi kurumlar aracılığıyla
düzenlenmiş ve ilkelere bağlanmış biçimidir.
İnsanlar dinî;tabular,
kültler,mitoslar,dinsel simgeler ayinler ve çeşitli ibadet biçimleri
vasıtasıyla kavrar ve yaşatırlar.
Antropologlar için,hiçbir
toplum,topluluk,kültür ve birey,dinsel yaşam biçiminden kopuk bir şekilde
değerlendirilemezler.
Tapma ve tapınma ritüellerinde
dua,kurban kesme,dans,gibi pek çok törensel unsur bulunmaktadır.
Tapma ve tapınmanın dayanaklarını
ilahî ödüller ve cezalar oluşturmaktadırlar.
Söz konusu davranış kalıpları bir kültür
dairesi içinde yaygınlaştıkça,sosyal hayata ve düzene yönelik bazı talepler
ortaya çıkmakta, bunlar da kurallaşarak ve kurumsallaşarak sosyal hayatın
vazgeçilmez parçaları hâline gelmektedirler.
***Hem yaşanan hayatın güvenlik ve esenlik
içinde devam etmesi hem de ölüm sonrasında var olduğu düşünülen öteki hayata
güven duyma ihtiyacı dinin ortaya çıkışındaki temel etkenlerdir.
**Kutsallıklar dünyası çevresinde oluşan
toplumsal edimler,gelenek,görenek,törenler vb. gibi ritüeller,bütünsel bir
çerçeveye oturarak dinsel alanı meydana getirmiştir.
Böylece dinler ve kültürler arasındaki
karşılıklı etkileşim,bir zincirin halkaları hâlinde dinler tarihini
oluşturmuşlardır.
**Dünyayı bu şekilde anlamlı ve düzenli
bir bütün olarak kavramanın insan düşüncesi açısından metafizik bir ihtiyaç ya
da içsel bir zorlama olduğunu düşünen Sosyolog Max Weber,bu nedenle
peygamberleri,insanlığın ya da takipçilerinin,dünya hayatını düzenli,anlamlı
bir bütünlük olarak kavramalarına yardımcı olan kutsal,mistik şahsiyetler
olarak değerlendirmektedir. **Hem yaşanan hayatın güvenlik ve esenlik içinde
devam etmesi hem de ölüm sonrasında var olduğu düşünülen öteki hayata güven
duyma ihtiyacı dinîn ortaya çıkışındaki temel etkenlerdir.
Sanat, yaşamı yorumlamak, yaşamın farklı
yönlerini dışa vurmak ve hayattan lezzet almak amacıyla insanın hayal gücünün
yaratıcı kullanılmasına denmektedir.
***Sanat dilin insanların duygularını dışa
yansıtılmasındaki sınırlı olanaklarını aşar.
Dil ancak insan toplumlarında o dili
anlayan bireylere kendi aralarında sınırlı bir iletişimin oluşmasını sağlar.
Ancak bunun aksine sanat, her hangi bir
kitle gözetmeksizin kendine özgü evrensel diliyle bütün sanat tüketicisi
bireylerin anlayabileceği etkin bir dil olabilmektedir.
***Bir antropolog için sanatın önemi,
sanatın bir toplumun değerlerinin, ilgi alanlarının, dünyayı algılayışlarının,
mekâna anlam vermelerinin bir yansıması olarak görülmesindedir.
antropolog, bir kültürdeki yaratıcı
etkinliğin mümkün olan her biçimini sınıflandırmak, fotoğraflamak, kaydetmek ve
betimlemek gibi uğraş alanlarıyla ilgilenir.
Antropolojik açıdan sanat ;görsel
sanatlar, sözlü sanatlar ve müzik sanatı olmak üzere üç bölümden oluşur:
Görsel Sanatlar :Görsel sanatların
hayatımızın her anında varlıklarını hissettirdikleri malumdur.
Sadece su içmek için kullandığımız bardağı
bile ele alsak bardağın sadece su içmeye yarayan bir araç olarak sabit bir
şekli olması beklenirken, bugün evlerimizde farklı bardak formlarını
bulundurduğumuz, farklı desenlere ve bezemelerdeki inceliğe bakarak bardak
aldığımız bir gerçektir.
Elbette farklı bardak tasarımlarının
tercih edilişinde bireysel özelliklerin yanında kültürel değer ve yaklaşımların
da etkisi vardır.
Ancak görsel sanatlar hayatımızın
her anında kendilerini belirgin bir şekilde gösterebilmektedir.
***Görsel sanatların geleneksel ürünleri
ile günümüz modern ürünleri arasındaki en temel farklardan birisi modern
ürünler sanatçının şahsi yaratıcılığı ve hayal gücüne dayanırken; geleneksel
sanat, topluluğun paylaştığı ve üyelerinin bilinçli olarak bildiği simgeler
üzerindedir.
Örneğin Türklerin halı ve kilim desenleri
veya baş örtüsünün çerçevesini oluşturan özgün desenler ve hatta mezar
taşlarındaki baş kısmının farklı geometrik şekilleri hep bir toplumsal sembolün
dışa vurumu şeklinde değerlendirilmelidir.
Sözlü Sanatlar:Halk bilgisi kavramı ya da
folklor İlk olarak 19. Yüzyılda Avrupa köylülerinin (okur-yazar seçkinlerin
geleneklerinden farklı olarak) yazılı olmayan öyküleri, deyişleri, adetleri ve
inançları için kullanılmıştır.
Bu kavram daha sonra bütün toplumların
sözlü geleneklerini kapsamak için kullanılır olmuştur.
***Sözlü sanatlar, yapılandırılmış ve özel
bir biçimi olan öykü, tiyatro, büyülü sözler, atasözü, bilmeceler, sözcük
oyunları, isim verme yöntemleri, iltifatlar ve hakaretler gibi türleri içerir.
Öyküler derlenmesi ve kaydedilmesi en
kolay olan sözlü sanatların içine girmektedir.
Öyküleri temel olarak üç ana başlık altında
toplayabiliriz:
Söylence,
efsane ve masal.
Söylence:Söylence kavramı insanoğlunun var
olmasının temel soruları olan nereden geliyoruz, neden buradayız ve nereye
gidiyoruz gibi soruları açıklayan kutsal öykü anlamında kullanılan bir
terimdir.
Söylence dinî inanç ve uygulamalar için
mantıklı bir zemin oluşturur ve bazı davranışlar için kültürel ölçütler
belirler.
Örnek:Meşhur Oğuz Kağan söylencesi
:kısaca söylemek gerekirse Türklerin hangi soydan geldiğini anlatıyor.
Söylencelere
bakıldığında bazen aynı vurgu ve beklentilerin evrensel niteliklerde olduğunu
da görmekteyiz.
Örneğin, ilk orijini, tarih, devlet ve
yönetim algılayışlarını yansıtan başka milletlerin Oğuz kağan benzeri
hikâyelerine de rastlanılabilmektedir.
Efsane:Söylencelerin daha karmaşık ama
daha az sorun içerenlerine efsane denmektedir.
Efsaneler, önemli bir olay ya da kişiyle
ilgili geleneklerle kuşaktan kuşağa aktarılmış, tarihsel bir kanıt olmadan
doğru kabul edilmiş öykülerdir.
Efsanelerin belli bir yazarı yoktur,
birden fazla çeşidi vardır ancak akla yatkın ayrıntıları da ihmal edilmez ve en
önemlisi, içinde yaşadığımız kültüre dair bize bir şeyler söyler.
***Efsane gerçeklik yönüyle masaldan
ayrışarak hikâye ve destana yaklaşır ancak anlatım yönüyle de onlardan ayrılır.
Destan parçaları biçiminde anlatılan veya
masallarla ortak konular içeren efsaneler de vardır.
Yaratılış, oluşum ve dönüşüm efsaneleri,
doğa ögelerinin bugünkü biçimini alışını hikâye ederler; Anadolu’da “menkıbe”
olarak bilinen ve sözlü anlatım yanında zengin yazılı edebiyat da oluşturan
tarihsel efsaneler bir yerin adını açıklayan anlatılarla, tarihsel kabul edilen
savaş, hanedan, ermiş, kahraman, eşkıya ve ünlü sevdalıların anlatılarını
içerir. Doğaüstü ve olağanüstü inanışları dile getiren efsaneler, ermiş, evliya
efsaneleriyle iç içedir.
***Antropologlar için efsanelerin dinî
olmayan kısımları, kültürün olması gerekli etik davranışlarına kaynaklık
etmesinden dolayı önemlidir.
Efsanelerde temel
konu, sorunları çözmek ve kişilere rehberlik yapabilecek ilkeler
kazandırmaktır.
Masal :Yaratıcı öykülerden biri olarak
masal, dinsel ve tarihsel olmayan bir yapıda kurgusal ve eğlendirmek amacıyla
kullanılır.
Bunun yanında masalın çoğu zaman eğiterek
ders vermek gibi bir işlevi de vardır.
Seçkinler ve halk arasında ayrımın doğuşu,
anlatının mit veya masal oluşunu belirler.
Analoji yoluyla toplumsal sorunları
bilinçli ya da bilinçsiz benzetmelerle ifade etmesi ve toplumların örgütlenişi,
akrabalık sistemleri, erginlenme ritleri üstüne olduğu için bu sistemleri ve bu
sistemlerdeki dönüşümü dile getirmesi masalların antropolojik malzeme olarak
kullanışını artırmış, masallar, antropoloji, din tarihi, psikoloji ve felsefe
açılarından incelenir olmuştur.
Peri, hayvan, hortlak, düzenbaz, kahraman
masalları gibi türlere ayrılabilecek olan masallar evrensel insan sorunlarına
çözüm önerileri ve ahlak felsefesi içerirler.
***Masallar, tıpkı efsaneler gibi
insanların evrenselleşmiş ahlaki sorunlarına yerel çözümler üretir bazen de
toplumsal ahlaki yansıtan bir felsefe bile oluşturabilir.
Müzik Sanatı:Müzik, duygu, düşünce,
izlenim ve tasarımları ve başka gerçeklerin de katkısıyla belli durum, olgu ve
olayları, belli bir amaç ve yöntemle, belirli bir güzellik anlayışına göre
birleştirerek, biçimlendirilmiş seslerle işleyip, anlatan estetik bir bütündür.
Herkesin
anlayabildiği ve anlayabileceği yegâne dildir.
Müzik sanatı bağımsız bir bilim dalı
olmasına karşın antropolojiyi ilgilendiren pek çok yönü de vardır.
Örneğin, bir kültürde müziği diğer dışa
vurumlardan farklı kılan şey nedir?
Bir kültür için müzik ve ilahi çağrı olan
çalgılı sözler, bir başka kültür için nasıl oluyorda gürültü olabiliyor?
Müzik sanatı, doğası gereği, sözel
olmayan, somut düşüncelerden çok soyut duyguların dışavurumundan ibarettir.
Toplumsal açıdan müziğin insan yaşamındaki
işlevlerini aşağıdaki gibi ifade etmektedir:
# Müziğin bireysel
işlevi; Müziğin bireyin dengeli, doyumlu, sağlıklı, başarılı ve duyarlı olması
yönünde bireyde olumlu izler bırakmasıdır.
# Müziğin toplumsal işlevi; Müziğin
bireyle toplum arasındaki tanışma, anlaşma, kaynaşma, paylaşma ve iş birliği
oluşumunda rol oynamasının yanında kitlesel heyecanın sağlandığı, kitlesel
paylaşımın gerçekleştirildiği bir dil olmasıdır.
Örn:Bir konser
salonunda yüzlerce insan aynı eseri dinlerken, aynı heyecanı yaşar,
# Müziğin kültürel işlevi: Müziğin kültürü
arttırıcı, aktarıcı, yaşatıcı ve zenginleştirici rol oynamasıdır.
# Müziğin ekonomik işlevi: Müziğin
arz-talep, üretim-dağıtım-tüketim ilişkilerini düzenlemesidir.
# Müziğin eğitimsel
işlevi: Müziğin sözü edilen tüm işlevlerin düzenli, sağlıklı, etkili, verimli
ve yararlı olmasını sağlamaya dönük müziksel öğrenme ve öğretme faaliyetlerini
kapsamasıdır.
Müzik
sanatının genel olarak özelliklerine bakacak olursak;
1. Kişinin yalnız başına da yapabileceği,
hiçbir alet kullanmadan sergileyebileceği bir sanattır.
2. Müzikle duygu ve düşünceler, plastik
sanatlara göre daha çarpıcı bir şekilde dile getirilebilir.
3. Kişiyi ve kitleleri harekete geçiren
bir gücü vardır.
4. Dil, din ve etnik farklar tanımayan
evrensel bir anlatımdır.
Müzik
biliminin kendine has ve ayrıntılı konularını antropoloğun bilmesi beklenemez.
Ancak her kültürün kendine ait duyguları
farklı yöntemlerle dile getirmeleri, farklı müzik aletleri kullanmaları ve
müziksel biçimleri antropolog için önem arz etmektedir.