9 Ekim 2022 Pazar

DİNİN İŞLEVLERİ

 

Din,toplumun onay verdiği tutum ve davranışları teşvik ederek, onay vermediği ve uygun bulmadıklarını da hoş karşılamayarak toplumsal düzenin sürdürülmesine katkıda bulunmaktadır.

 **Geertz’e göre din;insanlarda güçlü,kapsamlı ve uzun süreli ruh hâlleri ve güdüler oluşturan bir semboller sistemidir.

 Dinîn insan hayatında denetlenemeyeni denetlemek,açıklanamaz olanı açıklamak,insanlığa dair bir anlam haritası sunmak ve karmaşıklığı düzenli hâle getirmek gibi psiko-kültürel işlevleri vardır.

 **Din,toplumun onay verdiği tutum ve davranışları teşvik ederek,onay vermediği ve uygun bulmadıklarını da hoş karşılamayarak toplumsal düzenin sürdürülmesine katkıda bulunmaktadır.

 Dinler,toplum hayatında birçok sosyal ve psikolojik ihtiyacı karşılamaktadır.

Bu ihtiyaçların bazıları evrenseldir.

Dinîn sosyal fonksiyonları,psikolojik fonksiyonlarından daha önemsiz değildir.

Geleneksel dinler,grup normlarını kuvvetlendirir.

Bireysel davranışları denetleyecek ahlaki yaptırımlar sağlar.

  **Antropoloji bilimi açısından din;bir inanç,öğreti ya da dünya görüşünün dünyevi kurumlar aracılığıyla düzenlenmiş ve ilkelere bağlanmış biçimidir.

 İnsanlar dinî;tabular, kültler,mitoslar,dinsel simgeler ayinler ve çeşitli ibadet biçimleri vasıtasıyla kavrar ve yaşatırlar.

 Antropologlar için,hiçbir toplum,topluluk,kültür ve birey,dinsel yaşam biçiminden kopuk bir şekilde değerlendirilemezler.

  Tapma ve tapınma ritüellerinde dua,kurban kesme,dans,gibi pek çok törensel unsur bulunmaktadır.

  Tapma ve tapınmanın dayanaklarını ilahî ödüller ve cezalar oluşturmaktadırlar.

 Söz konusu davranış kalıpları bir kültür dairesi içinde yaygınlaştıkça,sosyal hayata ve düzene yönelik bazı talepler ortaya çıkmakta, bunlar da kurallaşarak ve kurumsallaşarak sosyal hayatın vazgeçilmez parçaları hâline gelmektedirler.

 ***Hem yaşanan hayatın güvenlik ve esenlik içinde devam etmesi hem de ölüm sonrasında var olduğu düşünülen öteki hayata güven duyma ihtiyacı dinin ortaya çıkışındaki temel etkenlerdir.

 **Kutsallıklar dünyası çevresinde oluşan toplumsal edimler,gelenek,görenek,törenler vb. gibi ritüeller,bütünsel bir çerçeveye oturarak dinsel alanı meydana getirmiştir.

 Böylece dinler ve kültürler arasındaki karşılıklı etkileşim,bir zincirin halkaları hâlinde dinler tarihini oluşturmuşlardır.

 **Dünyayı bu şekilde anlamlı ve düzenli bir bütün olarak kavramanın insan düşüncesi açısından metafizik bir ihtiyaç ya da içsel bir zorlama olduğunu düşünen Sosyolog Max Weber,bu nedenle peygamberleri,insanlığın ya da takipçilerinin,dünya hayatını düzenli,anlamlı bir bütünlük olarak kavramalarına yardımcı olan kutsal,mistik şahsiyetler olarak değerlendirmektedir. **Hem yaşanan hayatın güvenlik ve esenlik içinde devam etmesi hem de ölüm sonrasında var olduğu düşünülen öteki hayata güven duyma ihtiyacı dinîn ortaya çıkışındaki temel etkenlerdir.

 Sanat, yaşamı yorumlamak, yaşamın farklı yönlerini dışa vurmak ve hayattan lezzet almak amacıyla insanın hayal gücünün yaratıcı kullanılmasına denmektedir.

 ***Sanat dilin insanların duygularını dışa yansıtılmasındaki sınırlı olanaklarını aşar.

 Dil ancak insan toplumlarında o dili anlayan bireylere kendi aralarında sınırlı bir iletişimin oluşmasını sağlar.

 Ancak bunun aksine sanat, her hangi bir kitle gözetmeksizin kendine özgü evrensel diliyle bütün sanat tüketicisi bireylerin anlayabileceği etkin bir dil olabilmektedir.

 ***Bir antropolog için sanatın önemi, sanatın bir toplumun değerlerinin, ilgi alanlarının, dünyayı algılayışlarının, mekâna anlam vermelerinin bir yansıması olarak görülmesindedir.

 antropolog, bir kültürdeki yaratıcı etkinliğin mümkün olan her biçimini sınıflandırmak, fotoğraflamak, kaydetmek ve betimlemek gibi uğraş alanlarıyla ilgilenir.

 Antropolojik açıdan sanat ;görsel sanatlar, sözlü sanatlar ve müzik sanatı olmak üzere üç bölümden oluşur:

 Görsel Sanatlar :Görsel sanatların hayatımızın her anında varlıklarını hissettirdikleri malumdur.

 Sadece su içmek için kullandığımız bardağı bile ele alsak bardağın sadece su içmeye yarayan bir araç olarak sabit bir şekli olması beklenirken, bugün evlerimizde farklı bardak formlarını bulundurduğumuz, farklı desenlere ve bezemelerdeki inceliğe bakarak bardak aldığımız bir gerçektir.

 Elbette farklı bardak tasarımlarının tercih edilişinde bireysel özelliklerin yanında kültürel değer ve yaklaşımların da etkisi vardır.

  Ancak görsel sanatlar hayatımızın her anında kendilerini belirgin bir şekilde gösterebilmektedir.

 ***Görsel sanatların geleneksel ürünleri ile günümüz modern ürünleri arasındaki en temel farklardan birisi modern ürünler sanatçının şahsi yaratıcılığı ve hayal gücüne dayanırken; geleneksel sanat, topluluğun paylaştığı ve üyelerinin bilinçli olarak bildiği simgeler üzerindedir.

 Örneğin Türklerin halı ve kilim desenleri veya baş örtüsünün çerçevesini oluşturan özgün desenler ve hatta mezar taşlarındaki baş kısmının farklı geometrik şekilleri hep bir toplumsal sembolün dışa vurumu şeklinde değerlendirilmelidir.

 Sözlü Sanatlar:Halk bilgisi kavramı ya da folklor İlk olarak 19. Yüzyılda Avrupa köylülerinin (okur-yazar seçkinlerin geleneklerinden farklı olarak) yazılı olmayan öyküleri, deyişleri, adetleri ve inançları için kullanılmıştır.

 Bu kavram daha sonra bütün toplumların sözlü geleneklerini kapsamak için kullanılır olmuştur.

 ***Sözlü sanatlar, yapılandırılmış ve özel bir biçimi olan öykü, tiyatro, büyülü sözler, atasözü, bilmeceler, sözcük oyunları, isim verme yöntemleri, iltifatlar ve hakaretler gibi türleri içerir.

 Öyküler derlenmesi ve kaydedilmesi en kolay olan sözlü sanatların içine girmektedir.

 Öyküleri temel olarak üç ana başlık altında toplayabiliriz:

Söylence, efsane ve masal.

 Söylence:Söylence kavramı insanoğlunun var olmasının temel soruları olan nereden geliyoruz, neden buradayız ve nereye gidiyoruz gibi soruları açıklayan kutsal öykü anlamında kullanılan bir terimdir.

 Söylence dinî inanç ve uygulamalar için mantıklı bir zemin oluşturur ve bazı davranışlar için kültürel ölçütler belirler.

  Örnek:Meşhur Oğuz Kağan söylencesi :kısaca söylemek gerekirse Türklerin hangi soydan geldiğini anlatıyor. 

 Söylencelere bakıldığında bazen aynı vurgu ve beklentilerin evrensel niteliklerde olduğunu da görmekteyiz.

 Örneğin, ilk orijini, tarih, devlet ve yönetim algılayışlarını yansıtan başka milletlerin Oğuz kağan benzeri hikâyelerine de rastlanılabilmektedir.

 Efsane:Söylencelerin daha karmaşık ama daha az sorun içerenlerine efsane denmektedir.

 Efsaneler, önemli bir olay ya da kişiyle ilgili geleneklerle kuşaktan kuşağa aktarılmış, tarihsel bir kanıt olmadan doğru kabul edilmiş öykülerdir.

 Efsanelerin belli bir yazarı yoktur, birden fazla çeşidi vardır ancak akla yatkın ayrıntıları da ihmal edilmez ve en önemlisi, içinde yaşadığımız kültüre dair bize bir şeyler söyler.

 ***Efsane gerçeklik yönüyle masaldan ayrışarak hikâye ve destana yaklaşır ancak anlatım yönüyle de onlardan ayrılır.

 Destan parçaları biçiminde anlatılan veya masallarla ortak konular içeren efsaneler de vardır.

 Yaratılış, oluşum ve dönüşüm efsaneleri, doğa ögelerinin bugünkü biçimini alışını hikâye ederler; Anadolu’da “menkıbe” olarak bilinen ve sözlü anlatım yanında zengin yazılı edebiyat da oluşturan tarihsel efsaneler bir yerin adını açıklayan anlatılarla, tarihsel kabul edilen savaş, hanedan, ermiş, kahraman, eşkıya ve ünlü sevdalıların anlatılarını içerir. Doğaüstü ve olağanüstü inanışları dile getiren efsaneler, ermiş, evliya efsaneleriyle iç içedir.

 ***Antropologlar için efsanelerin dinî olmayan kısımları, kültürün olması gerekli etik davranışlarına kaynaklık etmesinden dolayı önemlidir. 

Efsanelerde temel konu, sorunları çözmek ve kişilere rehberlik yapabilecek ilkeler kazandırmaktır.

 Masal :Yaratıcı öykülerden biri olarak masal, dinsel ve tarihsel olmayan bir yapıda kurgusal ve eğlendirmek amacıyla kullanılır.

 Bunun yanında masalın çoğu zaman eğiterek ders vermek gibi bir işlevi de vardır.

 Seçkinler ve halk arasında ayrımın doğuşu, anlatının mit veya masal oluşunu belirler.

 Analoji yoluyla toplumsal sorunları bilinçli ya da bilinçsiz benzetmelerle ifade etmesi ve toplumların örgütlenişi, akrabalık sistemleri, erginlenme ritleri üstüne olduğu için bu sistemleri ve bu sistemlerdeki dönüşümü dile getirmesi masalların antropolojik malzeme olarak kullanışını artırmış, masallar, antropoloji, din tarihi, psikoloji ve felsefe açılarından incelenir olmuştur.

 Peri, hayvan, hortlak, düzenbaz, kahraman masalları gibi türlere ayrılabilecek olan masallar evrensel insan sorunlarına çözüm önerileri ve ahlak felsefesi içerirler.

 ***Masallar, tıpkı efsaneler gibi insanların evrenselleşmiş ahlaki sorunlarına yerel çözümler üretir bazen de toplumsal ahlaki yansıtan bir felsefe bile oluşturabilir.

 Müzik Sanatı:Müzik, duygu, düşünce, izlenim ve tasarımları ve başka gerçeklerin de katkısıyla belli durum, olgu ve olayları, belli bir amaç ve yöntemle, belirli bir güzellik anlayışına göre birleştirerek, biçimlendirilmiş seslerle işleyip, anlatan estetik bir bütündür.

Herkesin anlayabildiği ve anlayabileceği yegâne dildir.

 Müzik sanatı bağımsız bir bilim dalı olmasına karşın antropolojiyi ilgilendiren pek çok yönü de vardır.

 Örneğin, bir kültürde müziği diğer dışa vurumlardan farklı kılan şey nedir?

 Bir kültür için müzik ve ilahi çağrı olan çalgılı sözler, bir başka kültür için nasıl oluyorda gürültü olabiliyor?

 Müzik sanatı, doğası gereği, sözel olmayan, somut düşüncelerden çok soyut duyguların dışavurumundan ibarettir.

 Toplumsal açıdan müziğin insan yaşamındaki işlevlerini aşağıdaki gibi ifade etmektedir:

# Müziğin bireysel işlevi; Müziğin bireyin dengeli, doyumlu, sağlıklı, başarılı ve duyarlı olması yönünde bireyde olumlu izler bırakmasıdır.

 # Müziğin toplumsal işlevi; Müziğin bireyle toplum arasındaki tanışma, anlaşma, kaynaşma, paylaşma ve iş birliği oluşumunda rol oynamasının yanında kitlesel heyecanın sağlandığı, kitlesel paylaşımın gerçekleştirildiği bir dil olmasıdır.

Örn:Bir konser salonunda yüzlerce insan aynı eseri dinlerken, aynı heyecanı yaşar,

 # Müziğin kültürel işlevi: Müziğin kültürü arttırıcı, aktarıcı, yaşatıcı ve zenginleştirici rol oynamasıdır.

 # Müziğin ekonomik işlevi: Müziğin arz-talep, üretim-dağıtım-tüketim ilişkilerini düzenlemesidir.

# Müziğin eğitimsel işlevi: Müziğin sözü edilen tüm işlevlerin düzenli, sağlıklı, etkili, verimli ve yararlı olmasını sağlamaya dönük müziksel öğrenme ve öğretme faaliyetlerini kapsamasıdır.

 Müzik sanatının genel olarak özelliklerine bakacak olursak;

 1. Kişinin yalnız başına da yapabileceği, hiçbir alet kullanmadan sergileyebileceği bir sanattır.

 2. Müzikle duygu ve düşünceler, plastik sanatlara göre daha çarpıcı bir şekilde dile getirilebilir.

 3. Kişiyi ve kitleleri harekete geçiren bir gücü vardır.

 4. Dil, din ve etnik farklar tanımayan evrensel bir anlatımdır.

Müzik biliminin kendine has ve ayrıntılı konularını antropoloğun bilmesi beklenemez.

 Ancak her kültürün kendine ait duyguları farklı yöntemlerle dile getirmeleri, farklı müzik aletleri kullanmaları ve müziksel biçimleri antropolog için önem arz etmektedir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  ŞAMANİZMİN BİLİMSEL ARKA PLANI     Bugün birçok ülkede bilimsel çalışmalar disiplinlerarası bilimsel araştırmalar şeklinde yürütülme...