SOSYAL VE KÜLTÜREL DEĞİŞİM - 2
SOSYO-KÜLTÜREL
DEĞİŞMEYE ETKİ EDEN FAKTÖRLER
Değişim
tüm kültürlerin ortak özelliğidir.
Değişimin
hızı ise geleneksel ve gelişmiş toplumlara göre farklı seyredebilir.
Geleneksel
toplumlarda değişim çok daha yavaş gerçekleşir.
İlk
antropologlar ilkel toplumların kültürlerini tümüyle değişmez olarak kabul
etmişlerdir.
Ancak bu
görüş ilkellerin kültürleri üzerine yapılan antropolojik çalışmaların çoğalması
sonucunda giderek terkedilmiştir.
Sosyologlar,
bütün toplumlarda değişime yol açabilen, diğer faktörlerle etkileşim içinde
bulunan birden çok faktör tanımlamışlardır.
Bununla
beraber değişimlerin yönü, hızı ve etkileri daha çok onların içinde oluştuğu
birbirinden farklı yer ve zaman koşullarına bağlıdır.
Bu
bağlamda sosyo-kültürel değişmeye etki eden faktörleri
a) doğal
çevre,
b) demografi
(nüfus),
c)
teknoloji,
d) din,
ideoloji ve dünya görüşleri,
e)
keşifler, buluşlar ve yayılma,
f) liderler ve
toplumsal hareketler gibi başlıklar altında ele alabiliriz.
Doğal
Çevre:Toplumsal düzenin oluşmasında etkili olan faktörlerin başında doğal çevre
gelmektedir.
Bu etki
özellikle insanların yaşam biçimlerini iklim ve doğa şartlarına göre düzenlemek
zorunda olduğu daha çetin çevresel koşullarda çok daha belirgin hâle
gelmektedir.
ÖRNEK:
•Kış aylarının uzun ve daha soğuk olduğu Alaska’da yaşayan insanlar,sıcak
Akdeniz ülkelerinde yaşayan insanlara kıyasla daha farklı toplumsal ve kültürel
yaşam kalıplarını izleyeceklerdir.
Alaskalılar
yaşamlarının daha büyük bir bölümünü kapalı mekânlarda geçirecekler ve çok kısa
süren yaz dönemleri haricinde, yaşadıkları zorlu doğa koşulları dikkate
alındığında dışarıda gerçekleştirecekleri etkinlikleri büyük bir dikkatle
planlayacaklardır.
Demografi
(Nüfus) :Bir yerleşim biriminin nüfusu ve bu nüfusun büyüme ya da küçülme
oranı, şüphesiz ki toplumsal yapıyı olumlu ya da olumsuz etkileyen faktörlerin
başında gelmektedir.
Çok fazla
büyüyen bir nüfusun kaynak talebini karşılamak mümkün değildir.
Tarihin
farklı dönemlerinde örneklerine sıkça rastlanılan savaşlar, doğal afetler ve
kitlesel göçler gibi toplumların nüfus yapılarındaki büyük değişimlere sebep
olabilecek toplumsal hareketler, kaynak kıtlığı, yoksulluk ve kültürel
asimilasyon gibi toplumsal çatışma ve çözülme ile sonuçlanabilecek süreç ve
durumların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Bir
toplumda nüfusun çok yavaş büyümesi ya da azalması, o toplumu neslintükenmesi
gibi ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bırakabilir.
Nüfusun
kalabalık olması sosyal ilişkiler üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir.
Nüfusu az
olan kasaba ve köy gibi küçük yerleşim birimlerinde ilişkiler birincildir.
Yani
insanlar birbirlerini samimi olarak yüz yüze tanır.
Nüfusu
çok olan büyük yerleşim yerlerinde, kent ve metropollerde ise sosyal ilişki
biçimleri belirgin olarak farklılaşmaktadır.
Bu tür
yapılarda kurumsallaşan ikincil ilişkiler, yeni sosyal kontrol mekanizmalarını
geliştirmektedir.
Nüfusun
seyrek olduğu yerleşim bölgelerinde informel örgütlerin yerini formel örgütler
alır.
Dolayısıyla
toplumun demografik yapısında meydana gelen değişmeler sosyo-kültürel
değişimlerin nedenleri arasında yer almaktadır.
Sosyo-kültürel
değişmelerde nüfusun oynadığı rol üzerinde en çok duran sosyologların başında
Durkheim gelmektedir.
Ona göre
iş bölümünün gelişmesi toplumlarda köklü şekil ve içerik değişikliklerine yol
açmıştır.
İş bölümü
sayesinde mekanik dayanışma esasına göre örgütlenmiş geleneksel toplumsal
ilişkilerin Egemen olduğu kırsal yapılardan organik dayanışma esası üzerine
kurulan sanayi toplumuna geçiş süreci yaşanmıştır.
Teknoloji:Teknoloji
alanında kullanılan yenilikler bir toplumdaki sosyal ve kültürel değişmenin
yönü, hızı ve etkileri konusunda rol oynayan en önemli faktörlerin başında
gelmektedir.
Sosyo-kültürel
değişme sürecinde teknolojinin önemi üzerinde duran sosyologların başında
Riesman gelmektedir.
Ona göre
tekniklerin evrimi toplumsal değişmeyi etkileyen en önemli faktördür.
Teknolojik
değişimin etkileri sadece belirli bir alanla sınırlı kalmayarak toplumun her
alanında gözlenebilen farklılıklar yaratmaktadır.
Örneğin
tıp alanındaki ilerlemeler ortalama insan ömrünü uzatarak ölüm oranlarını
düşürmüş ve gelişmiş ülkelerdeki nüfus yapısını radikal bir biçimde
değiştirmiştir.
Endüstriyel
teknoloji alanındaki gelişmeler (elektrik enerjisinin kullanılmaya başlanması,
dayanıklı tüketim malları, bilgisayar, otomobil) gündelik yaşamı önemli ölçüde
kolaylaştırırken aynı zamanda binlerce çalışanın işsiz kalmasına da neden
olmuştur.
Tüm
etkilerine rağmen, teknoloji faktörünün, sosyal ve kültürel değişimin tek
belirleyici sebep olarak ele alınması yanıltıcı olabilir.
Zira
teknolojik buluşların sosyo-kültürel değişme üzerindeki belirleyici etkisi onun
toplum ve kültür nazarında benimsenmesine ve kullanılmasına bağlıdır.
Bu
bağlamda değişme,toplumsal yapının yalnızca maddi ögeleri dikkate alınarak
açıklanamaz.
Sosyokültürel
değişme, toplumsal yapıyı oluşturan siyaset, din, ideoloji, aile ve eğitim gibi
unsurlar ile ekonomi ve teknoloji arasındaki karşılıklı etkileşimler sonucunda
ortaya çıkmaktadır.
Keşifler,
Buluşlar ve Yayılma:Keşif, var olan bir gerçeğin yeni bir boyutunun fark
edilmesidir.
Başka bir
ifadeyle eldeki bilgiye eklenen şeydir.
Esasen
var olan gerçek, (kanserli hücrelerin tedavisinde kullanılan bitkisel özlerin
keşfedilmesi örneğinde görüldüğü gibi) keşiften sonra kültürün bir parçası
hâline gelmektedir.
**Buluş
ise var olan bilginin yeni bir düzenlemeyle tekrar kullanılmasıdır.
Esasen
buradaki yenilik otomobilin icat edilmesi veya belli miktarlardaki alaşımlayıcı
elementler (karbon, magnezyum, krom, vs.) ile demirin bileşiminden, çelik
maddesinin elde edilmesi gibi bilinen ve var olan unsurların yeni bir biçimde
birleştirilmesidir.
Bu maddi
buluşların yanı sıra bir de sosyal buluşlar vardır.
Alfabe,
anayasal devlet rejimi, şirket ve demokrasi, sosyal buluşlara örnek olarak
gösterilebilir.
Yayılma,
bir toplumda geçerli olan mevcut kültürel ve teknolojik unsurların başka
toplumlara geçmesidir.
Bu durum,
toplumlar arasındaki etkileşimin derecesine bağlıdır
Din,
İdeoloji/Dünya Görüşleri:Sosyo-kültürel değişme üzerinde etkisi bulunan önemli
faktörlerden birisi de din ve ideoloji gibi düşünce ve inanç sistemleridir.
Örneğin
Marx, insanların ideolojilerini toplumsal şartların biçimlendirdiğini iddia
etmiştir.
Weber ise
Batı Avrupa’da kapitalizm gibi bir sosyo-kültürel düzenin oluşumunda Protestan
mezhebinin öngördüğü ahlaki ilkelerin etkili olduğu tezini savunmuştur.
Weber, insanın
yaşam tarzı, sosyal ilişki ve davranışlarını yönlendiren bir tür dinî
zihniyetin (asketizm), başka bir ifadeyle insanların davranışlarına getirilen
düzenleyici kuralların kökenlerini araştırmış ve sonuçta din ile kapitalizm
arasında bir tür sebep sonuç ilişkisi olduğu tezini ileri sürmüştür .
Weber’in
sözünü ettiği Protestan ahlakı şu ilkeleri önermektedir:
Rasyonel
(akılcı) olmak,
b) Bireyselliği
savunurken bencilliği kesin bir dille reddetmek,
c) Çok
çalışmak,
d)
Tükettiğinden fazlasını üreterek girişimci olmak.
***Weber’e göre
Protestan öğretisinin ortaya koyduğu ahlak ilkeleri, Batıda insanların, akıl ve
yeteneklerini kullanarak, çalışıp üretken hâle gelmelerinde ve bu yolla birikim
sahibi olup sosyal refahı ve ilerlemeyi yakalamaları için gereken motivasyonu
sağlamıştır.
Zira
Protestanlığın alt mezheplerinden birisi olan Kalvinizm, insanların Tanrı’nın
seçtiği özel kullar mertebesine ulaşabilmelerini, bu ahlaki ilkeler
doğrultusunda yaşayarak üretken olup aynı zamanda da israftan kaçınan bireyler
olmaları koşuluna bağlamıştır.
Weber’e
göre bu ilke ve değerleriyle Protestan ahlakı Batıdaki teknolojik gelişmelerin
itici gücünü oluşturmuştur.
***Dinî
inanç sistemlerinin yanı sıra görece dinden bağımsız olarak gelişen seküler
ideolojiler ya da dünya görüşleri de sosyal ve kültürel değişmenin yönü ve hızı
üzerinde etkili olan faktörler arasında yer almaktadır.
Liderler
ve Toplumsal Hareketler:Değişimi öngören, planlayan ve ortaya koyabilen insan
eylemi, şüphesiz ki sosyal ve kültürel değişimin en önemli dinamiklerinden
birisidir.
Tarihsel
süreçte sosyal hareketleri doğuran insan eyleminin iki farklı durumda ortaya
çıktığı görülmektedir.
Birincisi
karizmatik liderlerin önderlik ettiği sosyal hareketlerdir, diğeri ise, geniş
halk kitlelerinin kolektif davranışlarıdır.
Bazı
tarihçiler ve biyografi yazarları, sosyo-kültürel değişimi, Büyük Adam Teorisi
ile açıklamaya çalışmaktadırlar.
Diğer bir
grup sosyal bilimci ise bireyin sosyal yapıyı, toplumsal kurumları ve
ilişkileri belirlemesinden ziyade, toplumsal koşulların bireyleri
şekillendirdiği görüşünü benimsemektedirler.
Bu
yaklaşıma göre liderlerin kişilik özellikleri içinde doğup sosyalleştikleri
kültürden ciddi biçimde etkilenmektedir.
*Bu
bağlamda, kolektif sosyal hareketlerin, Büyük Adam Teorisi’ne oranla
sosyo-kültürel değişmeyi açıklamada daha etkili olduğu söylenebilir.
Büyük
toplumsal hareketler (kadınların özgürlük mücadeleleri, sivil haklar, ulusal
bağımsızlık vb.) toplumsal değişimlerin en önemli itici güçleri olarak
karşımıza çıkmaktadırlar. Fransız, Amerikan ve İngiliz devrimleri, kolektif
sosyal hareketlere verilebilecek örneklerdir.
Son zamanlarda
giderek artan biçimde sanayileşmiş toplumlar üzerinde çalışmalar yapmakta
olsalar da antropologlar, çoğu kez kötü sağlık koşulları, yetersiz beslenme ve
gıda üretimi, yüksek bebek ölüm oranları ve aşırı nüfus artışı gibi ciddi
toplumsal sorunlar yaşayan bölgelerde alan araştırmalarını sürdürmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder