1 Aralık 2022 Perşembe

 ANTROPOLOJİK KAPİTALİZM - 7

 

Yali'nin sorusu ya da yeni-robinsonculuk

 Jared Diamond Tüfek Mikrop ve Çelik kitabını, Yeni Gine'de tanıdığı bir yerlinin; Yali'nin çok eskiden (1972'de) kendisine sorduğunu söylediği bir soru üzerinden kurgular.

“Yali'nin sorusu” kitabın Pulitzer alması ve yazarının pop-antropoloji starı olmasıyla, tüm antropoloji aleminde meşhur olmuş ve çokça tartışılmıştır.

Yali'nin sorusu:

 “Siz beyaz insanlar neden bu kadar çok kargoya (eşya-bn) sahip oldunuz ve bunları Yeni Gine'ye getirdiniz, ama biz siyah insanların neden kendimize ait çok az kargomuz vardı?”

Diamond bunu: Siz Batılılar nasıl zengin ve güçlü ülkeler kurdunuz, ve biz -dünyanın geri kalanı- bunu başaramadık, diye yorumlar.

Aynı yorumu, sayısız “tarihsel karşılaştırma” (aslında istila, sömürgeleştirme) anektodunda, örneğin, neden İspanyollar ve Portekizliler Amerikan kıtasını ve yerlilerini istila etti de, Amerikan yerlileri Avrupa'yı istila edemedi, diye tekrarlar ve her seferinde aynı yanıtı verir: Tarımın Verimli Hilal'de doğup belli coğrafi güzargahlar üzerinden yayılması, belli toplumların -tabii ki Batı Avrupa'dır- belli araçlara, yani atlara, tüfeklere, çeliğe, yazıya, diğerlerinin bağışıklığının olmadığı mikroplara, vb daha önce sahip olmalarını, ve nedense bunları hep istila  aracı olarak kullanarak, bunlara sahip olmayanlara karşı kaçınılmaz üstünlük, zenginlik ve egemenliğini sağlamıştır.

Batının zaferinin, ırksal veya zihinsel üstünlük ile bir ilgisi yoktur diye, sizin, sömürgecilik ve yerli katliamları ile bir ilgisi yoktur diye, Batılı orta sınıfların gönlünü alır Jared Diamond; olup biten her şey kaçınılmaz bir coğrafi-evrimci determinizmden ibarettir.

 Günümüzde “WEİRD” (Batılı, eğitimli, sanayileşmiş, zengin, demokratik) olanların olmayanlara kaçınılmaz üstünlüğünü sağlayan da bu pek masum coğrafi “W”dir.

 Toplumun varolması için doğa zorunlu koşuldur, fakat doğa toplumdan önce de vardı ve toplumdan bağımsız olarak vardır.

Bu yüzden doğa toplumun nedeniymiş gibi görünür.

Bu basit, biçimsel, olgucu dış görünüm kapitalist toplumsal ilişkilerin de dış görünümü itibarıyla doğallaştırılmasını kolaylaştırır.

Burjuva ideolojisi de bu yanıltıcı görünümler düzeyinde işler ve buna kat çıkar. Bugün “doğa diye bir şey kalmadığını” ve insanın doğayı toptan değiştirme gücüne sahip olduğunu, dolayısıyla böyle bir görünümün kalmadığını sanabilirsiniz.

Oysa metalar aleminin büyüdükçe insanlar aleminin küçülmesi, tüm toplumsal gücün bu “şeylerin doğal gücü”nden geldiği görünümünü azaltmamış, artırmıştır.

Bu yüzden gerçek toplumsal ilişki ve çelişkiler, bu doğal görünümlerin  eleştirel analizi ile iç yüzüne nüfuz edilmeden açığa çıkarılamaz.

 İnsanlar arası sömürü ve egemenlik ilişkilerini şeylerin doğal determinizmine atfeden burjuva ideolojisi, en başta sömürülen ve boyunduruk altında olanların kendi tarihlerini yapma ve değiştirme yetenek ve olanaklarını (çünkü gerçek toplumsal ilişkilerdeki uzlaşmaz çelişkilerin tarihsel gelişimini) inkar eder.

Ve kuşkusuz “şeylerin doğal deternizmi”, o şeylere sahip olanları da tarih ve toplum üstü bir konuma yerleştirir.

“İnsanların koşulların ve eğitimin ürünü olduğu, yani değişmiş insanların başka koşulların ve değişmiş eğitimin ürünleri olduğuna dair materyalist öğreti, koşulların tam da insanlar tarafından değiştirildiğini ve eğitmenin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini unutur.

Dolayısıyla bu öğreti toplumu, birine toplum üstü bir konum verecek şekilde ikiye ayırmak zorunda kalır.” (Marx, Feurbach Üzerine Tezler.)

 Ama bu ayrım, sömürücü/egemen ve sömürülen/bağımlı sınıflar arasında, sömürgeciler ile sömürgeler arasında değil, tam da J. Diamond'da olduğu gibi, “batıl inançlı cahil geri kalmışlar” ile “eğitimli gelişmişler” arasında yapılmış olur.

Coğrafya kuşkusuz bir üretici güçtür, halen de öyledir.

Ancak tek üretici güç de değildir.

Üretim araçları, teknikleri, toplumun üretken örgütlenme biçim ve ilişkileri, sınıf mücadeleleri  incelenmeden ne tarih ne de toplumdan bahsedilebilir.

Toplum yalnızca ve basitçe, coğrafyanın/doğanın ürünü değildir.

İnsanların maddi yaşamlarını üretir ve yeniden üretirken birbiriyle girdikleri ilişkilerin ve bu ilişkiler yoluyla doğayı dönüştürme sürecinin ürünüdür.

Doğanın dönüştürülmesinde kaydedilen her gelişme, üretim araç ve teknikleriyle birlikte üretim ve emeğin toplumsallaşma niteliğinde bir gelişme ve insanlar arasındaki toplumsal ilişkilerde değişme anlamına geldiğinden, toplum doğayı dönüştürürken kendisini de dönüştürmüş olur.

"2500 yılında bugünkü ekonomik ve siyasi güç dengelerinin aynı kalacağı söylenebilir mi?

Örneğin, 1500 yılında dünyadaki en güçlü devletler Çin, Hindistan ve Türkiye'de bulunuyordu.

1000 yılında en güçlü devletler Peru, Irak ve Orta Asya'daydı.

500 yılında merkezi Meksika, İtalya ve Çin'deydi.

MÖ 2500 yılında en güçlüler Irak, Mısır ve Pakistan'da yaşıyordu.

Hangi coğrafi determizm bunu açıklayabilir ki?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  ŞAMANİZMİN BİLİMSEL ARKA PLANI     Bugün birçok ülkede bilimsel çalışmalar disiplinlerarası bilimsel araştırmalar şeklinde yürütülme...