2 Aralık 2022 Cuma

 UYGULAMALI ANTROPOLOJİ - 4

 

Çalıştaylar, Yaz Enstitüleri ve Diğer Eğitimler:

Lisansüstü programlarda yöntem konusunda eğitim verilmesi fazlaca vurgulanmış olsa da mikro bilgisayar teknikleri, istatistik ve diğer araştırma araçları konusunda uzmanlaşma eğitimi günümüzde çeşitli çalıştaylarda ve diğer kısa dönemli eğitimlerde verilmektedir.

 ***Bir ya da iki haftalık kısa dönem çalışmalar özellikle uluslararası sağlık araştırmalarında yaygındır.

 Dünya Sağlık Örgütü ve diğer kuruluşlar ishal, akut solunum enfeksiyonları, AIDS ve tıbbi antropologların yer aldığı diğer konularda çalışmalar yapılması amacıyla araştırma tasarımları hakkında bir dizi çalıştayı desteklemektedir.

 ***Gelişmekte olan ülkelerdeki sosyal bilim araştırmacılarının veri toplama becerilerini ve araştırma tasarlama bilgisini desteklemek üzere çalıştayların büyük bölümü, Üçüncü Dünya ülkelerinde gerçekleştirilmektedir.

Ford Vakfı tarafından desteklenen Hindistan’daki kadın grupları örneğinde çalıştayların amacı kısmen mikro bilgisayar teknolojisi aracılığıyla kadın sağlığına ilişkin yapılan etnografik çalışmaların kalitesini ve sayısını arttırmak olmuştur.

 Burada ilk aşama bilgisayara aktarılan alan notlarından oluşan yoğun dosyalar geliştirmektir.

Bunun ardından kullanılması kolay yazılım programları ile kodlama, endeksleme ve verileri kullanma sistemli bir hâle getirilebilir.

Buna ek olarak kadınların hastalıklarının bazı alanları sistematik veri çözümlemesi amacıyla ANTHROPAC programı kullanılarak araştırılabilir ve örüntüler çözümlenebilir. 

 UYGULAMALI ANTROPOLOJİ - 3

 

Uygulamalı Antropolojinin Etiği:

Antropologların; katılımcılarına, bilim dallarına, antropolojiden ve antropoloji dışındaki alanlardan meslektaşlarına, hükümetlerine, çalışma yaptıkları toplumların hükümetlerine ve kendi çalışmalarına mali destek veren kuruluşlara karşı sorumlulukları bulunmaktadır.

 Antropologların her birinin kendi etik davranışları konusunda kendi mesleki sorumluklarını taşıdıkları açıkça kabul edilmektedir.

 ***Amerikan Antropoloji Birliğinin “Etik” konulu açıklaması şöyledir: Antropologların birincil sorumluluğu bunları (etik ikilemleri) tahmin etmek ve ne üzerinde çalışma yaptıkları kişilere ne de mümkün olduğu kadar akademik topluluklarına hiçbir zarar vermeksizin bu ikilemleri çözüme kavuşturmaktır.

 Bu koşulların yerine getirilemediği durumlarda antropologun söz konusu araştırmayı gerçekleştirmemesi önerilmektedir.

 ***1919 yılında ABD’deki ilk kuşak antropologların en önde geleni olan Franz Boas, bilimsel araştırmalar yaptıklarını söyleyerek casusluk faaliyetlerine katılan meslektaşlarını sert bir dille eleştirmiştir.

 Nation dergisinde bu konuda yazılar yazan Boas, şu yorumu yapmaktadır:

 “Bilimi politik casusluk için bir örtü şeklinde kullanan kişi affedilemez bir şekilde ona zarar vermekte ve bilim adamı olarak sınıflandırılma hakkından uzaklaşmaktadır.”

 ***Antropologun ilk sorumluluğu üzerinde çalışma yapılan insanlara yöneliktir.

 Bu insanların refahlarını ve onurlarını korumayı sağlamak üzere her şey yapılmalıdır.

 Antropologlar ayrıca araştırmalarını okuyacak insanlara karşı da sorumludur.

 Mayıs 1971’de Amerikan Antropoloji Birliği tarafından kabul edilen “Mesleki Sorumluluk İlkeleri”ne göre araştırma sonucunda ulaşılan bulgular açık ve güvenilir bir şekilde bildirilmelidir.

 Muhtemelen en önemli etik soru şudur:

 Hedeflenen değişim gerçekten incelenen popülasyonun yararına olacak mıdır?

 ***1971 yılında Amerikan Antropoloji Birliği “Mesleki Sorumluluk İlkeleri”ni kabul etmiş ve bir Etik Komitesi kurmuştur.

 Ayrıca 1948’de hazırlanan rapor 1974 yılında yeniden gözden geçirilmiştir.

 Mesleki sorumluluk ilkelerine göre hedef toplum, politikaların oluşumuna mümkün olduğu kadar büyük oranda dahil edilmelidir, bu şekilde toplumdaki insanlar önceden programın kendilerini nasıl etkileyebileceğini bilecektir.

 Ancak ilkelerin belki de en önemli boyutu antropologların etkileri faydalı olmayacak hiçbir planda yer almama konusunda taahhütte bulunmasını gerekli kılmasıdır.

 Eğer bir antropolog bir planın etkilerinin yararlı olmayacağını düşünürse katılmaktan vazgeçebilir ve amaçlanan değişiklik konusunda hedef toplumu bilgilendirebilir.

 Öte yandan Uygulamalı Antropoloji Topluluğu 1975 yılında Mesleki ve Etik Sorumluluklar Açıklamasını yayınlamıştır.

 Uygulamalı Antropolojide Yeni Gelişmeler: “Teknolojik determinizm”in aksine mikro bilgisayarlarla ilgili olarak farklı bir değişim uygulamalı antropolojide son zamanlarda görülen gelişmelerdir. uygulamalı antropologların sayısı artmış .

 1960’ların durgun döneminin ardından antropologlar için akademik alanlarda çalışma olasılığı son derece azalmıştır.

 Buna karşın çok sayıda antropolog devlet kurumlarında, şirketlerde ve uluslararası kuruluşlarda işe girmiştir.

 Uygulama yapan antropologlara yönelik bölgesel örgütler kurulmuştur ve hızla gelişmekte olan Ulusal Uygulamacı Antropologlar Birliği (NAPA) meydana getirilmiştir.

  ***1980’li yıllarda antropologlar tarafından gerçekleştirilen araştırmalar giderek artan şekilde Dünya Bankası, UNICEF, Dünya Sağlık Örgütü, çeşitli kamusal ve özel sağlık kuruluşları, çok disiplinli gelişme programları ve diğer ortamlar tarafından talep edilir hâle gelmiştir.

Uygulama dünyasında araştırmaların hızı çoğunlukla artış göstermiş, verilere duyulan ihtiyaç artmıştır.

Hızlı Etnografik İşleyişler :1970’lerde uygulamalı sosyal bilimlerin çeşitli farklı alanlarında hızla değerlendirme yapılmasına yönelik baskılar ortaya çıkmıştır.

Tarım sektöründe çalışan araştırmacılar yaygın şekilde dağıtılan ve uyarlanan belli yöntemleri ve kılavuzları geliştiren ilk kişilerdir. 1970’li yıllarda bu kavramlara ilişkin basılı olmayan çalışmalar araştırmacılar arasında yayılmıştır.

***Tıbbi antropolojide Büyük çaplı, çok disiplinli araştırma projeleri geliştirilmiştir.

 Bu projeler birkaç haftalık yoğun çalışmalarda sistematik ve odaklı etnografik süreçlerin gerçekleştirilmesini gerektirmiştir.

 Bu tür projelerden birinde T. Marchione Cornell Üniversitesi, Nüfus Konseyi ve Columbia Üniversitesi, Kamu Sağlığı Fakültesinden araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen bebek besleme uygulamaları konusunda yapılacak etnografik araştırmalarda kullanılacak alan el kitabı hazırlama çalışmasına başkanlık etmiştir.

 1980’lerin son bölümlerinde bir dizi uygulamalı antropolog sağlık/beslenme araştırmasının çeşitli bölümleri için ve deniz kaynakları, ormancılık, hayvancılık ve bahçe işleri alanlar için kılavuzların ya da el kitaplarının yazımında yer almıştır.

 Scrimshaw ve Hurtado tarafından yazılan orijinal RAP el kitabı AIDS ve sara hastalığı gibi belli konulara uyarlanmıştır;

  Gretel Pelto son zamanlarda Dünya Sağlık Örgütü için akut solunum hastalıkları konusunda veri toplamaya ilişkin kapsamlı bir el kitabı geliştirmiştir ve Bentley vd. ise çocukların ishal rahatsızlıkları sırasında neler yiyeceklerini yönetmeye ilişkin bir program kapsamında hızlı etnografik değerlendirmeye yönelik bir alan kılavuzu hazırlamıştır.

  “Veriler araştırmanın sonraki evreleri için acil şekilde gerekli olduğu için her bir alan için veri toplama ve çözümlemeye ayrılan süre altı hafta olmuştur.”

  ***Hızlı değerlendirmenin çeşitli biçimleri önemli katılımcılarla görüşmeler yapılmasını ve doğrudan gözlemler gerçekleştirilmesini ağırlıklı şekilde vurgulamaktadır.

 Önemli katılımcıların seçilmesi, sistemleştirmenin daha fazla oranda gerçekleştirildiği bir diğer alandır.

 Johnson, son zamanlarda buna ilişkin olarak Selecting Ethnographic Informants (Etnografik Çalışmalarda Katılımcıların Seçilmesi) (1990) başlığı altında kılavuz yayınlamıştır.

 Bu kitapta ortaya çıkan verilerle yönlendirilen katılımcı seçme yönteminin kullanıldığı tekniğin aksine kurama dayalı çerçevelerin kullanılmasına bağlı olarak katılımcıların belirlenmesine ilişkin örnekler sunulmaktadır.

 Johnson, katılımcıların temsilî olması sağlandıktan sonra “çalışmaya katılmaya gönüllü olma, güvenilirlik ve diğer kişisel özellikler uyarınca taramanın yapılacağını” belirtmektedir.

 “Bu noktada kişisel özellikler daha az ön yargı riski taşıyan katılımcı seçme sürecini yönlendirebilir.”

  Nitel Verilerin Anlaşılması :Nitel verilerin incelenmesine yönelik yeni ilgi, son derece farklı bir yönden ortaya çıkmaktadır.

 Önceden de belirtildiği gibi mikro bilgisayarların gelişmesi alanda tutulan notların ve diğer karmaşık metin materyallerinin incelenmesinde kullanılmak üzere kapsamlı yazılım programlarının hazırlanması olasılığı üzerinde odaklanmıştır.

 Günümüzde bazı araştırmacılar sistematik, kolaylıkla erişilebilir bir şekilde alanda notların tutulması için NOTEBOOK gibi programları kullanmaktadır. ZY-INDEX, ANYWORD, GOFER ve diğer sözcük araştırmaya dönük programlar kapsamlı alan notlarının araştırılması ya da taranması amacıyla kullanılmaya başlanmıştır.

  Nicel ve nitel verilerin karşılıklı ilişkilendirilmesine yönelik yeni eğilimler uyarınca Wellman, metinsel materyallerin istatistiksel çözümlemeyle bütünleştirilmesi konusunda bir sistem betimlemiştir.

***Bazı antropologlar, nitel araştırmayı bilimsel olmayan, hatta bilime ters terimler kullanarak tanımlasa da 1980’lerin başlıca eğilimi nitel materyallerle ulaşılan sonuçların daha açık, daha belirgin olmasına ve tekrar edilebilme özelliğinin arttırılmasına yönelik olmuştur.

Elektronik Çağında İletişim ve Verilerin Paylaşılması:BITNET ve diğer ulusal ve uluslararası elektronik posta sistemlerinin belirlenmesi 1980’lerin sonunda araştırmacılar için önemli kaynaklar hâline gelmiştir.

 Günümüzde enformel toplantıların BITNET yoluyla düzenlenmesi kolaydır ve elektronik haber panoları araştırma materyallerinin alışverişinin yapılmasına katkıda bulunmuştur.

 Douglas White tarafından başlatılan World Cultures, ilk elektronik antropoloji dergisidir.

 Bu yayın disketlerle dağıtılmaktadır ve büyük ölçüde kültürlerarası veri dizilerini ve kültürlerarası araştırma yöntemi hakkındaki tartışmaları içermektedir.

 Araştırma Yöntemleri Alanında Lisansüstü Eğitimi: Üniversitelerdeki antropoloji bölümlerinde araştırma yöntemleri hakkında lisansüstü eğitimi sayı ve kalite bakımından gelişmemiştir.

 Ancak günümüzde lisansüstü öğrencilerin araştırma konusunda herhangi bir eğitim almaksızın doktora çalışmaları için alan çalışmasına gönderildiği “güzel, eski günler” geçmişte kalmışa benzemektedir.

***Plattner, son zamanlarda tüm bölümlerin lisansüstü öğrencilerine sunabilecekleri temel yöntem becerilerini içeren deneme mahiyetinde bir envanter yayınlamıştır.

 Plattner’in temel envanteri öğreticidir, çünkü sosyokültürel antropolojinin tüm bölümlerine uygulanabilen temel becerilerin büyük kısmını kapsamaktadır.

 Görüşme becerileri, doğrudan gözlem, yerel dili öğrenme, verilerin kaydedilmesi ve kodlama ile nitel araştırmanın diğer boyutları tüm etnografik çalışmaların temelini oluşturmaktadır.

 Buna ek olarak Plattner şu yorumda bulunmaktadır: “Tüm kültürel antropologlar nicel veri toplama ve çözümlemenin unsurlarını bilmelidir.

 Kültürel antropoloji alanında lisansüstü eğitim kapsamında nicel açıdan bir hipotezin test edilmesine yönelik bir araştırma tasarımının geliştirilmesi bulunmalıdır.”

 **Tüm lisansüstü programların her tür etnografik yöntemde eğitim vermesi gerektiğini ileri sürerek Plattner şu görüşü önermektedir:

  “Etkinlik araştırma araç ve teknikleri nispeten kuramsal çerçevelerden bağımsızdır.

Yöntemsel tekniklerle kuramsal formülasyonlar arasında olduğu düşünülen ilişkiler büyük ölçüde “tarihsel tesadüfler”dir.

 Hayat geçmişleri, yığınların sıralanması, eşleştirilen gözlemler bazı kuramsal formülasyonların imgelerini çağrıştırabilir, ancak bunlar eşit ölçüde son derece farklı kavramsal modellere sahip araştırmacıların amaçlarına da hizmet edebilir.

 Kuşkusuz ikincil veri kaynakları olan nüfus sayımları, gazete açıklamaları, ticari belgeler, mahkeme davaları, hayati istatistiksel bilgiler, kilise kayıtları için de aynı görüş ifade edilebilir.

 Bunlar da birbiriyle rekabet hâlinde olan kuramsal paradigmalarda sıklıkla kullanılmaktadır.

 Buradaki ana konu şudur, antropoloji eğitiminin belli etnografik becerilerin tümünü içermesi ve antropolojik raporlamanın geniş topluluklara güven verecek veriler üreterek bunları incelemesidir.

 UYGULAMALI ANTROPOLOJİ - 2

 

Uygulamalı Antropolojinin Özel Nitelikleri :

1-    Katılımlı gözlem: 20. yüzyıl antropolojisinin en belirgin özelliği olan doğrudan alanın gözlenmesi ikincil bilgi kaynakları temel alınarak ulaşılması muhtemel toplumsal-kültürel gerçeklikler hakkında daha eksiksiz bir anlayış geliştirilmesini sağlayabilir

 2-    Bütüncül bakış açısı:Antropolojinin bu ayırt edici özelliği, birden fazla değişkene bakılmasını ve insanların yaşadıkları sorunların tarihsel, ekonomik ve kültürel bağlamlarda görülmesini gerekli kılmaktadır.

 3-    Bölgesel bir uzmanlığın gelişmesi: . Örneğin, Zambiya’da doktora araştırmasını yapan bir kültür antropologu daha sonra alan çalışmaları yapmak üzere bu ülkeye sık sık gelecektir.

 Dolayısıyla kültürel bir bölgeyle uzun dönem ilişkide olunması sonucunda antropologlar politika yapan kişilerin çoğunda bulunmayan derinlemesine coğrafi bilgiler sunabilecektir.

 4-    Toplumda yaşamakta olan kişiler için anlamlı olacak şekilde bir davranışın betimlenmesi: Projenin ortamı, ister Zimbabwe’deki tarımsal kalkınma planı olsun isterse Peru’nun kırsal kesimlerindeki bir sınıf olsun uygulamalı antropolog projeye yerel halkın bakış açısını taşır.

 Buna antropologlar emik bakış açısı adını vermektedir.

  Kendilerinin değil yerel halkın zihinsel kategorilerini ve varsayımlarını kullanarak bu bakış açısını benimseyen antropologlar programı planlayanlara ve idarecilere planlanan değişim programının sonuçlarını ciddi şekilde etkilemesi muhtemel stratejik bilgiler verebilir.

 5-    Kültürel göreceliğin temel değere yönelimi: Kültürel Görecelilik: Her bir antropologun aldığı eğitimin hayati bir parçası olan kültürel göreceliliğin temel ilkesi hoşgörünün arttırılmasıdır. Hoşgörü, karmaşık örgütlerde çalışan uygulamalı antropologlar için özellikle gerekebilir.

 6-    ****Diğer bilim dallarıyla karşılaştırıldığında antropolojinin toplumsal sorunların çözümünde sahip olduğu etkiyi kısıtlayan bazı olumsuz yönleri de mevcuttur.

 Bu yönler: 1- Antropologlar henüz zaman açısından etkili araştırma yöntemleri geliştirememiştir.

 1-    “İnsanları” koruma çabasıyla antropologlar çoğunlukla ön yargılar geliştirmektedir ve bu tür ön yargılar da antropologların yerel halkın çıkarları ile projeyi idare eden kişilerin çıkarları arasında bir denge oluşturmaktan alıkoymaktadır.

 2-    Nitel araştırma yöntemleri konusunda güçlü geleneklere sahip olan antropologlar, son zamanlarda nicel yaklaşımlar kullanmaya başlamış olsa da, nicel verilerin kullanılması konusunda nispeten yetersiz kalmaktadırlar.

 3-    Uygulamalı Antropologların Özel Rolleri : Uygulamalı antropologlar ayrıca Van Willigen tarafından betimlenmiş olan bir dizi özel rol de üstlenmektedir:

 #Politika Araştırmacısı: politika yapan kişilerin en bilgili şekilde politik kararlar vermesini sağlamak için kültürel verilerin bu kişilere ulaştırılmasını içermektedir.

 #Değerlendirmeci: değerlendirmeciler araştırma konusunda sahip oldukları becerileri bir program ya da politikanın hedeflerine ne ölçüde ulaşacağını belirlemek üzere kullanmaktadır.

#Etki Değerlendirmecisi: Bu rol, belli bir projenin, programın ya da politikanın yerel halk üzerindeki etkisinin ölçülmesini ya da değerlendirilmesini gerektirmektedir.

 #Planlamacı: uygulamalı antropolog etkin bir çeşitli programların, politikaların ve projelerin tasarlanmasında yer almaktadır.

 #Araştırma Analizcisi: Bu rolde uygulamalı antropolog araştırmada ulaşılan bulguları yorumlayarak politika yapan kişilerin, planlamacıların ve idarecilerin kültürel açıdan duyarlı kararlar vermesini sağlayabilir.

 #İhtiyaç Değerlendirmecisi: Bu rol kapsamında teklif edilen bir programa ya da projeye ihtiyaç olup olmadığını önceden belirlemek üzere tasarlanan özel bir araştırma türü gerçekleştirilir.

 #Eğitimci: Bu rolü üstlenen uygulamalı antropolog, belli halklar konusunda kültürel bilgiler toplayarak bu bilgileri kültürlerarası durumlarda çalışmaları beklenen farklı gruplara vermektedir (Örneğin, Suudi Arabistan’da ABD büyükelçilik binasını iki yıl çalışarak inşa etmesi beklenen ABD’li mühendislerin Suudi Arabistan’ın kültürel ortamı konusunda daha bilinçli olmalarının sağlanması amacıyla eğitilmeleri.).

  #Savunmacı (Müdafi): Nadiren rastlanan bu rolde belli insan grupları etkin şekilde savunulmaktadır.

  #Bilirkişi: Genellikle bu rol kısa dönemli olarak üstlenilmektedir ve yasal belgeler ya da doğrudan yeminli şahitlik yoluyla yargı sürecinin bir parçası olarak kültürel bakımdan ilgili araştırma bulgularının sunulmasını içermektedir.

 #İdareci/Yönetici: Belli bir projenin idari sorumluluğunu taşıyan bir uygulamalı antropolog bu özel rolü üstlenmiş demektir.

#Kültür Komisyoncusu: uygulamalı antropolog bir yandan program planlamacısı ile idareciler arasındaki bağlantıyı sağlar, diğer yandan da yerel etnik toplumlarla bağlantıyı gerçekleştirir.

  *****Bu özel roller birbirlerinden tamamen farklı değildir.

  Çoğunlukla görüldüğü gibi uygulamalı antropologlar aynı çalışmanın parçaları şeklinde bu rollerden ikisini veya daha çoğunu aynı anda üstlenmektedir.

 SOSYAL VE KÜLTÜREL DEĞİŞİM - 2

 

SOSYO-KÜLTÜREL DEĞİŞMEYE ETKİ EDEN FAKTÖRLER

 Değişim tüm kültürlerin ortak özelliğidir.

 Değişimin hızı ise geleneksel ve gelişmiş toplumlara göre farklı seyredebilir.

 Geleneksel toplumlarda değişim çok daha yavaş gerçekleşir.

 İlk antropologlar ilkel toplumların kültürlerini tümüyle değişmez olarak kabul etmişlerdir.

 Ancak bu görüş ilkellerin kültürleri üzerine yapılan antropolojik çalışmaların çoğalması sonucunda giderek terkedilmiştir.

 Sosyologlar, bütün toplumlarda değişime yol açabilen, diğer faktörlerle etkileşim içinde bulunan birden çok faktör tanımlamışlardır.

 Bununla beraber değişimlerin yönü, hızı ve etkileri daha çok onların içinde oluştuğu birbirinden farklı yer ve zaman koşullarına bağlıdır.

 Bu bağlamda sosyo-kültürel değişmeye etki eden faktörleri 

a) doğal çevre, 

b) demografi (nüfus), 

c) teknoloji, 

d) din, ideoloji ve dünya görüşleri,

 e) keşifler, buluşlar ve yayılma, 

f) liderler ve toplumsal hareketler gibi başlıklar altında ele alabiliriz.

 Doğal Çevre:Toplumsal düzenin oluşmasında etkili olan faktörlerin başında doğal çevre gelmektedir.

 Bu etki özellikle insanların yaşam biçimlerini iklim ve doğa şartlarına göre düzenlemek zorunda olduğu daha çetin çevresel koşullarda çok daha belirgin hâle gelmektedir.

 ÖRNEK: •Kış aylarının uzun ve daha soğuk olduğu Alaska’da yaşayan insanlar,sıcak Akdeniz ülkelerinde yaşayan insanlara kıyasla daha farklı toplumsal ve kültürel yaşam kalıplarını izleyeceklerdir.

 Alaskalılar yaşamlarının daha büyük bir bölümünü kapalı mekânlarda geçirecekler ve çok kısa süren yaz dönemleri haricinde, yaşadıkları zorlu doğa koşulları dikkate alındığında dışarıda gerçekleştirecekleri etkinlikleri büyük bir dikkatle planlayacaklardır.

 Demografi (Nüfus) :Bir yerleşim biriminin nüfusu ve bu nüfusun büyüme ya da küçülme oranı, şüphesiz ki toplumsal yapıyı olumlu ya da olumsuz etkileyen faktörlerin başında gelmektedir.

 Çok fazla büyüyen bir nüfusun kaynak talebini karşılamak mümkün değildir.

 Tarihin farklı dönemlerinde örneklerine sıkça rastlanılan savaşlar, doğal afetler ve kitlesel göçler gibi toplumların nüfus yapılarındaki büyük değişimlere sebep olabilecek toplumsal hareketler, kaynak kıtlığı, yoksulluk ve kültürel asimilasyon gibi toplumsal çatışma ve çözülme ile sonuçlanabilecek süreç ve durumların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.

 Bir toplumda nüfusun çok yavaş büyümesi ya da azalması, o toplumu neslintükenmesi gibi ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bırakabilir.

 Nüfusun kalabalık olması sosyal ilişkiler üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir.

 Nüfusu az olan kasaba ve köy gibi küçük yerleşim birimlerinde ilişkiler birincildir.

 Yani insanlar birbirlerini samimi olarak yüz yüze tanır.

 Nüfusu çok olan büyük yerleşim yerlerinde, kent ve metropollerde ise sosyal ilişki biçimleri belirgin olarak farklılaşmaktadır.

 Bu tür yapılarda kurumsallaşan ikincil ilişkiler, yeni sosyal kontrol mekanizmalarını geliştirmektedir.

 Nüfusun seyrek olduğu yerleşim bölgelerinde informel örgütlerin yerini formel örgütler alır.

 Dolayısıyla toplumun demografik yapısında meydana gelen değişmeler sosyo-kültürel değişimlerin nedenleri arasında yer almaktadır.

 Sosyo-kültürel değişmelerde nüfusun oynadığı rol üzerinde en çok duran sosyologların başında Durkheim gelmektedir.

 Ona göre iş bölümünün gelişmesi toplumlarda köklü şekil ve içerik değişikliklerine yol açmıştır.

 İş bölümü sayesinde mekanik dayanışma esasına göre örgütlenmiş geleneksel toplumsal ilişkilerin Egemen olduğu kırsal yapılardan organik dayanışma esası üzerine kurulan sanayi toplumuna geçiş süreci yaşanmıştır.

 Teknoloji:Teknoloji alanında kullanılan yenilikler bir toplumdaki sosyal ve kültürel değişmenin yönü, hızı ve etkileri konusunda rol oynayan en önemli faktörlerin başında gelmektedir.

 Sosyo-kültürel değişme sürecinde teknolojinin önemi üzerinde duran sosyologların başında Riesman gelmektedir.

 Ona göre tekniklerin evrimi toplumsal değişmeyi etkileyen en önemli faktördür.

 Teknolojik değişimin etkileri sadece belirli bir alanla sınırlı kalmayarak toplumun her alanında gözlenebilen farklılıklar yaratmaktadır.

 Örneğin tıp alanındaki ilerlemeler ortalama insan ömrünü uzatarak ölüm oranlarını düşürmüş ve gelişmiş ülkelerdeki nüfus yapısını radikal bir biçimde değiştirmiştir.

 Endüstriyel teknoloji alanındaki gelişmeler (elektrik enerjisinin kullanılmaya başlanması, dayanıklı tüketim malları, bilgisayar, otomobil) gündelik yaşamı önemli ölçüde kolaylaştırırken aynı zamanda binlerce çalışanın işsiz kalmasına da neden olmuştur.

 Tüm etkilerine rağmen, teknoloji faktörünün, sosyal ve kültürel değişimin tek belirleyici sebep olarak ele alınması yanıltıcı olabilir.

 Zira teknolojik buluşların sosyo-kültürel değişme üzerindeki belirleyici etkisi onun toplum ve kültür nazarında benimsenmesine ve kullanılmasına bağlıdır.

 Bu bağlamda değişme,toplumsal yapının yalnızca maddi ögeleri dikkate alınarak açıklanamaz.

 Sosyokültürel değişme, toplumsal yapıyı oluşturan siyaset, din, ideoloji, aile ve eğitim gibi unsurlar ile ekonomi ve teknoloji arasındaki karşılıklı etkileşimler sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Keşifler, Buluşlar ve Yayılma:Keşif, var olan bir gerçeğin yeni bir boyutunun fark edilmesidir.

 Başka bir ifadeyle eldeki bilgiye eklenen şeydir.

 Esasen var olan gerçek, (kanserli hücrelerin tedavisinde kullanılan bitkisel özlerin keşfedilmesi örneğinde görüldüğü gibi) keşiften sonra kültürün bir parçası hâline gelmektedir.

 **Buluş ise var olan bilginin yeni bir düzenlemeyle tekrar kullanılmasıdır.

 Esasen buradaki yenilik otomobilin icat edilmesi veya belli miktarlardaki alaşımlayıcı elementler (karbon, magnezyum, krom, vs.) ile demirin bileşiminden, çelik maddesinin elde edilmesi gibi bilinen ve var olan unsurların yeni bir biçimde birleştirilmesidir.

 Bu maddi buluşların yanı sıra bir de sosyal buluşlar vardır.

 Alfabe, anayasal devlet rejimi, şirket ve demokrasi, sosyal buluşlara örnek olarak gösterilebilir.

 Yayılma, bir toplumda geçerli olan mevcut kültürel ve teknolojik unsurların başka toplumlara geçmesidir.

 Bu durum, toplumlar arasındaki etkileşimin derecesine bağlıdır

Din, İdeoloji/Dünya Görüşleri:Sosyo-kültürel değişme üzerinde etkisi bulunan önemli faktörlerden birisi de din ve ideoloji gibi düşünce ve inanç sistemleridir.

 Örneğin Marx, insanların ideolojilerini toplumsal şartların biçimlendirdiğini iddia etmiştir.

 Weber ise Batı Avrupa’da kapitalizm gibi bir sosyo-kültürel düzenin oluşumunda Protestan mezhebinin öngördüğü ahlaki ilkelerin etkili olduğu tezini savunmuştur.

Weber, insanın yaşam tarzı, sosyal ilişki ve davranışlarını yönlendiren bir tür dinî zihniyetin (asketizm), başka bir ifadeyle insanların davranışlarına getirilen düzenleyici kuralların kökenlerini araştırmış ve sonuçta din ile kapitalizm arasında bir tür sebep sonuç ilişkisi olduğu tezini ileri sürmüştür .

  Weber’in sözünü ettiği Protestan ahlakı şu ilkeleri önermektedir:

 Rasyonel (akılcı) olmak,

b) Bireyselliği savunurken bencilliği kesin bir dille reddetmek,

c) Çok çalışmak,

d) Tükettiğinden fazlasını üreterek girişimci olmak.

***Weber’e göre Protestan öğretisinin ortaya koyduğu ahlak ilkeleri, Batıda insanların, akıl ve yeteneklerini kullanarak, çalışıp üretken hâle gelmelerinde ve bu yolla birikim sahibi olup sosyal refahı ve ilerlemeyi yakalamaları için gereken motivasyonu sağlamıştır.

 Zira Protestanlığın alt mezheplerinden birisi olan Kalvinizm, insanların Tanrı’nın seçtiği özel kullar mertebesine ulaşabilmelerini, bu ahlaki ilkeler doğrultusunda yaşayarak üretken olup aynı zamanda da israftan kaçınan bireyler olmaları koşuluna bağlamıştır.

 Weber’e göre bu ilke ve değerleriyle Protestan ahlakı Batıdaki teknolojik gelişmelerin itici gücünü oluşturmuştur.

 ***Dinî inanç sistemlerinin yanı sıra görece dinden bağımsız olarak gelişen seküler ideolojiler ya da dünya görüşleri de sosyal ve kültürel değişmenin yönü ve hızı üzerinde etkili olan faktörler arasında yer almaktadır.

 Liderler ve Toplumsal Hareketler:Değişimi öngören, planlayan ve ortaya koyabilen insan eylemi, şüphesiz ki sosyal ve kültürel değişimin en önemli dinamiklerinden birisidir.

 Tarihsel süreçte sosyal hareketleri doğuran insan eyleminin iki farklı durumda ortaya çıktığı görülmektedir.

 Birincisi karizmatik liderlerin önderlik ettiği sosyal hareketlerdir, diğeri ise, geniş halk kitlelerinin kolektif davranışlarıdır.

 Bazı tarihçiler ve biyografi yazarları, sosyo-kültürel değişimi, Büyük Adam Teorisi ile açıklamaya çalışmaktadırlar.

 Diğer bir grup sosyal bilimci ise bireyin sosyal yapıyı, toplumsal kurumları ve ilişkileri belirlemesinden ziyade, toplumsal koşulların bireyleri şekillendirdiği görüşünü benimsemektedirler.

 Bu yaklaşıma göre liderlerin kişilik özellikleri içinde doğup sosyalleştikleri kültürden ciddi biçimde etkilenmektedir.

 *Bu bağlamda, kolektif sosyal hareketlerin, Büyük Adam Teorisi’ne oranla sosyo-kültürel değişmeyi açıklamada daha etkili olduğu söylenebilir.

 Büyük toplumsal hareketler (kadınların özgürlük mücadeleleri, sivil haklar, ulusal bağımsızlık vb.) toplumsal değişimlerin en önemli itici güçleri olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Fransız, Amerikan ve İngiliz devrimleri, kolektif sosyal hareketlere verilebilecek örneklerdir.

Son zamanlarda giderek artan biçimde sanayileşmiş toplumlar üzerinde çalışmalar yapmakta olsalar da antropologlar, çoğu kez kötü sağlık koşulları, yetersiz beslenme ve gıda üretimi, yüksek bebek ölüm oranları ve aşırı nüfus artışı gibi ciddi toplumsal sorunlar yaşayan bölgelerde alan araştırmalarını sürdürmektedir.

  ŞAMANİZMİN BİLİMSEL ARKA PLANI     Bugün birçok ülkede bilimsel çalışmalar disiplinlerarası bilimsel araştırmalar şeklinde yürütülme...