3 Kasım 2022 Perşembe

 KADİM MİTOSLAR

 

SÜMER MİTOSLARI

Mezopotamya kökenli mitoslardan en önemlileri Dicle-Fırat Vadisi’nin eski kentlerinin bulundukları yerlerde yapılan arkeolojik kazılar da bölgede, İ.Ö. 4000 kadar erken bir tarihte Sümerliler denen bir halkın yaşamakta olduğunu göstermiştir.

Ur, Uruk ve Kiş gibi yerlerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış gelişmiş bir uygarlığın Sümerlilerin eseri olduğu kabul edilmektedir.

Çiviyazısı denen yazı biçimi onların buluşu olduğu gibi, kentlerinin son derece karakteristik özelliğini oluşturan "zigürat" adıyla tanınan şaşırtıcı tapınak kuleleri kurmuşlardır.

Dilleri "bitişken"a diller türünden olmakla birlikte, dilsel 'bağlantıları için kesin bir şey söylenememektedir.

"Dumuzi, Tammuz'un Sümercedeki biçimi iken; İnanna, Sami dilindeki İştar'ın, yani "göğün kraliçesinin Sümercedeki karşıtıdır.

Dumuzi, ölen, ilkbaharda yeniden doğan bitkilerle birlikte yeniden dirilen bitkiler dünyası tanrılarının ilkidir.

Mitos, Tammuz ayinlerinin temelini oluşturur.

Tanrının yeraltı dünyasında tutsak tutuluşu, öykünün temelidir.

Ölümü, İnanna'nın yeraltı dünyasına inişinin nedeni olarak görünür.

İnanna ölümün gözleri ile karşılaşınca ceset olur.

İnanna’nın veziri Ninşubur gerekenleri iletmesi ile Enlil ve Nanna işe karışmak istemeseler de Enki İnanna’yı yeniden canlandırmayı başarır.

İnanna kendisine eşlik eden cinlerle Uruk şehrine gelerek kocası Dumuzi’yi bulur.

Dumuzi gerekli saygıyı göstermeyince İnanna onu kendi yerine ölüler diyarına götürmeleri için cinlere teslim eder.

Dumuzi kurtarılmak için güneş tanrısı Utu’ya yalvarır.

Mit burada bitmekle birlikte Tammuz ayinlerinde mitin başka bir biçimi anlatılır.

Dumuzi’nin yeraltına inişiyle birlikte yeryüzünün kaosa dönmesi, İştar’ın (İnanna) yeraltına inerek onu kurtarması söz konusudur.

Dumuzi’inin yeraltından çıkışı her tarafın yeşermesi olarak ilkbaharın tanımıdır.  Yeni Yıl törenlerinde Dumuzi’yi, İnanna’yı temsil eden kutsal evlilik törenidir. Dumuzi aslında Sümerlerin Uruk kentinin kralıdır. Tanrıçası ise İnanna’dır. Bazı kaynaklara  İnanna aslında çoban Dumuzi’yi değil çiftçi Enkimdu’yu istemektedir.

Sümer dönemine ait olan Tammuz ayinlerinde, daha sonraki biçimiyle karşılaşılır.

Ayinlerde, Tammuz'un ölüler dünyasına inmesi üzerine ülkenin içine düştüğü kargaşa anlatılır.

İştar'ın Tammuz'u ölüler dünyasından kurtarmak için oraya inişinden söz edilmekte; ayin Tammuz'un diriler dünyasına zaferle geri dönüşüyle sona ermektedir.

Ayinler mevsimler ile ilgili bir ritüelin bir parçasıdır.

İnanna ile Dumuzi mitosu  "ritüel mitosu" olarak tanımlanabilir.

Mitosun, özgün biçiminden uzaklaşmasının olası bir nedeni, Sümerlilerin deltaya, inmeleri üzerine çobanlıktan tarımsal bir yaşam biçimine geçme süreci içinde bulunmaları olgusunda aranabilir.

Âyinlerde Tammuz ve İştar, sık sık, erkek ve dişi çam (köknar) ağacı altında canlandırılırlar; ve çam. Dicle-Fırat deltasında bulunan bir ağaç olmayıp, Sümerlilerin geldikleri dağlık bölgeye özgü bir türdür.

 

 SÜMER/BABİL TUFAN MİTİ

Temel mitoslardan olan ve çok yaygın olan Tufan mitosudur.

Usener'in çalışmasında, insanlığın bir tufan ile yok edilmesi mitosunun, dünyanın her köşesinde karşılaşmak olanaklıdır.

Tufan mitosunun ana öğesi, tanrıların insanlığı yok etmeye karar vermeleridir.

Sümer Tufan öyküsünün ana çizgileri; insanları bir yandan ölüme yollarken bir taraftan tanrıların yıkımdan kurtarma niyetleri görülür.

Tanrı Enki insanları kurtarır.

Sippar kentinin  kralı Ziusudra'ya bir duvarın kıyısında dikilmesini söylenir.

Bu duvar yoluyla Ziusudra'ya tanrıların korkunç niyetlerini açıklayıp, gelecek tufandan kurtulmak için ne yapılması gerektiği söylenecektir.

Tufan olayından Ziusudra’nın nasıl kurtulduğu aşağıda yer almaktadır.

Gılgamış, kendisinden önceki babası gibi Erek (Uruk) kentinin kralıdır.

Annesi tanrıça ve babası insandır yani ölümlü.

Kentindeki halkın refahını sağlamış, düşmanlara karşı zaferler kazanmış, güçlü bir kraldır.

Destan, daha ilk aşamada Gılgamış’tan bahsederken üçte ikisinin tanrı, üçte birinin ise insan olduğunu söyler, buna rağmen “ölümlü” bir varlık olarak anlatılır ve halkı kentleşmiş bir yerde bir kralın yönetiminde yaşamaktadır ve giderek bir zorbaya dönüşür.

Gılgamış yanında Enkidu gibi bir yoldaşı olunca kendisini daha da güçlü hisseder ve ürkütücü bir dev olan sedir ormanlarının bekçisi Huvava’ya (Humbaba) karşı birlikte savaşarak ülkedeki kötülüğü kovmak ister.

Gılgamış bir ara insafa gelip, hiçbir suçu olmayan bu varlığı öldürmesinin anlamsız olduğunu düşünse de Enkidu’nun öldürme arzusundan destek bulup Huvava’yı yeniyorlar.

Huvava’yla savaşıp, onu yenerken tanrılar da bu durumu izlemektedir, tanrıça İştar (İnanna) Gılgamış’ın ülkesine, Gök Boğa ile saldırarak Erek halkına yıkıntılar yaşatır.

Enkidu, Gök Boğa’yı bertaraf etmesinin üzerine tanrılar tarafından ölüme çarptırılır.

Destanın burasında anlatılana göre; Enkidu bir rüya görür; düşünde Nergal (yeraltı tanrısı) tarafından yeraltı dünyasına götürülüp, hayalete dönüştürüldüğünü görür.

Gılgamış Destanı, çoğu Yakındoğu mitolojisinin temelini oluşturan bir motif olan “ölümsüzlük ardında koşmak” olarak anılabilir.

Bunun yanında insanı, insana anlatmak çabası barındırır; kendisinin “ne”liğine dair, kendi aklı ve deneyimleri ile bir kimlik inşası, yeryüzündeki konuşlanmasını, insana yazılı olarak aktarır.

 

BABİLONYA MİTOLOJİSİ

Bu bölümde yer alan mitoslar, genelde Babilonya çıkışlı olup, daha önceki Sümerli malzemenin Sami biçimlerine dönüştürülmüş durumlarını temsil etmektedir.

Sümer mitosunda İnanna’nın yeraltı dünyasına inmesinin nedeninin verilmemesi gibi Babilonyalı biçiminde de, İştar'ın ölüler dünyasına inişinin nedeni verilmemiştir.

İştar salıverildikten sonra, Tammuz’un yeraltı dünyasında hangi nedenle bulunduğuna dair  açıklama verilmeden, onun İştar’ın erkek kardeşi ve aşığı olarak sunulur.

Tammuz'un ölüler dünyasından çıkması sevinçle karşılanır.

Tammuz’un yeraltı dünyasında kaldığı dönem; yeryüzü harap olmuş kötü durumdadır.

İştar’ın dönüşü olmayan ülkeye inişi mitosunun Babilonya versiyonunda; üretkenliğin yok olmasına neden olduğu vurgulanır.

Mitos da Tanrıça'nın, geri dönmediği bildirilir.

İştar’ın geri dönmemesi üzerine Sümer de olduğu gibi tanrılara başvurulur.

Geri dönerken çeşitli büyüsel işlemler yapılır, dönüşünün bedeli ödenir.

İştar’ın dönüşünün karşılığında Tammuz’un verildiği anlaşılır.

Babilonya Yaradılış Mitosu, "Bir zamanlar yukarılarda" anlamına gelen Enuma Elış adıyla tanınan şarkıda, törensel biçime sokulur.

Yaratılış mitosunda başrolü, Babilonya tanrısı Marduk oynar. Tiamat'ı yenen, yazgı tabletlerini ele geçiren Marduk'tur.

 

 MISIR MİTOLOJİSİ

Mısır mitolojisi ile Sümer ve Akad mitolojileri arasında temelde bazı benzerlikler bulunmakla birlikte, farklılıklar daha göze çarpıcı ve önemlidir.

Mezopotamya ve Mısır mitolojilerinin içinde geliştikleri fiziksel koşullar arasında yüzeysel bir benzerlikler vardır.

Mısır'da krallık, Sümer’in ve Akad'ın kent devletlerinde karşılaşılandan çok farklıdır.  Sümerlilerin inancına göre krallık gökten gönderilir.

Ritüellerde, tanrıların temsilcileri gibi davrandılar.

Ancak Mısır'da kral, tanrının temsilcisi değil, bizzat tanrının kendisidir. Mısırda tanrılar yeryüzüne inerek Mısır’ı yönettiklerine inanılır.

Mısır mitoslarının önemli bir bölümü, krallıkla ve Osiris-Horus etrafında döner.

Mısır, mumyalama ve mumyalamaya eşlik eden mitoslar, ritüeller gibi olağanüstü gelişmeye yol açan ölüme ve öte dünya yaşamı ile sıkı bir şekilde ilgilenmektedir.

Diğer dünya için yapılan işlemler Osiris kültünden kaynaklanmış olabilir.

 

UGARİT MİTOLOJİSİ

Tabletler, yirmi sekiz harflik bir alfabeyle ve o zamana dek bilinmeyen bir dille yazılmışlardır.

Ugaritçe olarak bilinen bu Samı dilleri grubuna ait bulunduğu ve Arapça, Aramice, İbranice ile çok yakın ilişkili bir dil olduğu gösterilmiştir.

Bu mitos, genellikle "Boğa El" olarak geçen, nehirlerin kaynağının başında oturan baş tanrı El; ve onun oğlu olan  "bulutların binicisi" diye anılan ve şimşek ile gök gök gürültüsü tanrısı olarak bazen Hadad adıyla geçen bereket tanrısı Baal; denizlerin ve ırmakların tanrısı Yam-Nahar'ın arasında geçenleri anlatır.

Baal mitosunda; küstah davranışlarıyla Yam-Nahar, taşıp yeryüzünü yıkıntıya çevirme, denizin ve ırmakların (insanlara) dostça olmayan yönünü temsil ederken; Baal, suların yağmur olarak yararlı yanını temsil eder.

Baal, gücünü göstermek için şimşekler ve gök gürültüleri yollayıp, bulutlara binip koşturursa da, aynı zamanda yeryüzünü verimli kılmak için, mevsiminde, uysal yağmurları dağıtır.

Zanaatçı-tann Kothar'a ile Baal arasında, yeni evin bir penceresinin olup olmayacağı sorunu üzerinde bir tartışma çıkar.

Kothar, evin bir penceresinin olmasının gerektiğinde diretir; ama Baal, Yam'ın cariyelerinin gözetlenmesini istemediği için izin vermez.

Ancak sonunda Kothar'ın önerdiği gibi olur ve eve; Baal'in içinden şimşek, gök gürültüsü ve yağmur gönderebileceği bir pencere yerleştirilir.

Evin tamamlanması, Baal’in yandaşları ile büyük bir şölenle kutlanır.

Eve sahip olunca Baal, bütün tanrılardan üstün olduğunu ileri sürerek, El’in yeni gözdesi olan, kısırlık ye yeraltı dünyası tanrısı Mot'a haraç (vergi) göndermeyeceğini bildirerek yeni bir çatışma başlatır.

 

HİTİT MİTOLOJİSİ

Winckler'in, Hattuşaş kentinde, yani Hitit imparatorluğunun eski başkentinin yıkıntı yeri olan Boğazköy'de yaptığı kazı ile birçok bilgi ortaya çıktı.

Hitit çivi yazısının çözülmesi ile Hititlerin İ.Ö.III. Bin yılın başlarında Anadolu'ya yerleşen, İ.Ö. 1225 yılına dek süren bir imparatorluk kuran ve eskiçağ Yakındoğu'su politikasında önemli bir rol oynamışlardır.

Hitit mitolojisinin temel niteliklerini gösteren üç mitos ele alınacaktır.

Bu mitosun özünde yatan  Akad ve Ugarit mitoslarında karşılaşılan yaşlı ve genç tanrılar arasındaki  var olan rekabettir.

Anus, yani Akadca'da adı Anu olarak geçen gök-tanrı, babası Alalus’u tahtından uzaklaştırır.

Kendisi de daha sonra kendi oğlu Kumarbis tarafından tahttan indirilir.

Kumarbis'in Anu ile kavgaları sırasında, Fırtına-tanrının doğmasıyla sonuçlanan bazı gelişmeler görülür.

Fırtına tanrının doğumu ile baba Anu ve oğul Kumarbis arasında bitmek bilmeyen çatışma; Kumarbis ile oğlu Fırtına-tanrı arasında başlar.

Mitos, Kumarbis’in fırtına-tanrıya bir rakip yaratmak için bazı yollara başvururken gösterilmesiyle başlar (Gılgamış’ın karşına Enkidu’nun yaratılması gibi).

Kumarbis’in ulağı İmbaluris'i, öğüdünü alabilmek için "Deniz"e gönderir.

Deniz-tanrıça Kumarbis’i evine çağırır ve onun için bir şölen hazırlar.

Kumarbis'in, olasılıkla yer-tanrıçadan bir oğlu olur.

Oğula Ullikummis adını verilir. Yeraltı tanrıları Ullikummis'i karanlık toprağa alıp, büyüyeceği yeren Ubelluris’in sağ omuzu üzerine koyulur.

Burada Ullikummis denizden, boyu 9.000 fersah ve çevresi 9.000 fersah olana dek bir kule gibi yükselir.

 

 İBRANİ MİTOLOJİSİ

İsrail yazım (literatürü) yaklaşık bin yıllık bir süreyi kapsayarak, iyi korunmuş bir biçimde gelebilmiştir.

İbrani mitolojisi incelenmesinde, İsrail oğullarının çevresindeki halkların mitolojilerinde karşılaşılmayan sorunlar çıkar.

İbrahim’in eski kaynaklarda "İbrani" denen kişinin önderliğinde, Ur kentinden İ.Ö. on sekizinci yüzyılın ortalarında çıkıp, dolaştıktan sonra Hebron’a komşu topraklara yerleşilmesiyle sonuçlanır.

Göçebe ya da yarı göçebe Aramilerin, Yakub'un (Jacob) önderliğinde Şekem dolaylarına yerleşilmesiyle son bulur.

Mısır'dan kaçan kabileler de  İ.O. on üçüncü yüzyılın sonlarına doğru, güneyden ve doğudan Kenan ülkesine girmiştir.

Göçebe halklar olarak Kenan ülkesine girdiklerinde, kendileri gibi Sami asıllı, ama neredeyse tümüyle tarım ekonomisine geçmiş bulunan halkların yerleşmiş olduğu bir ülkede buldular.

Kenânlıların mitolojisi (Ugarit mitolojisi yeni gelenlerin kendilerini uyarlamaları gerekiyordu.

İsrail dinin gelişmesinin iki farklı aşamasını temsil eden iki (farklı) Yaradılış öyküsü konmuş bulunmaktadır.

İki Yaradılış öyküsü arasındaki farklılıklar vardır.

İbrani mitolojisinde evrenin ilk durumu bir sular kaosudur.

Yaratış işi Elohim'e yüklenmiş ve her biri bir günde yapılan altı ayrı işleme bölünmüştür.

 

https://www.blogger.com/img/img-grey-rectangle.png

 KAİN İLE HABİL MİTOSU

Kain ile Habil anlatılarının farklı bir kaynağa ait olduğu ve Yaradılış ve

Aden bahçesi mitoslarının geldiğinden farklı eski bir gelenek çemberinden geldiği ileri sürülmektedir..

Yehoyacı'nın öyküsünde, Kain ile Habil, Âdem ile Havva'nın çocukları olup, onların Aden'den kovulmalarından sonra doğmuşlardır.

Kain bir tarımcı, kardeşi Habil ise bir çoban olarak gösterilmiştir.

Kardeşlerin her biri Yehova’ya çeşitli adaklar getirirler. Kain, toprak üzerine döktüğü alın terinin, emeğinin meyvelerini; Habil, koyun sürüsündeki koyunların ilk yavrularını getirir.

Kain'in adakları kabul edilmez, ama kardeşininkiler kabul edilir.

Kendi adaklarının kabul edilmemesine öfkelenerek ve kardeşininkilerinin kabul edilmesi karşısında duyduğu kıskançlıkla Kain, kardeşini öldürür.

Kain'i lanetlenişi ve cinayet yerinden kaçışı ve n üzerine koruyucu işaretin koyulması anlatılır.

Bu mitos da biçilen toprak; toprağın, üzerine yerleşmiş işleyicisiyle, göçebe çoban arasındaki eski kavgayı yansıtır.

Bu temanın, çoban-tanrı Dumuzi ile çiftçi-tanrı Enkimdu'nun, İştar'ın sevgisini kazanabilmek için sundukları armağanlarla girdikleri yarışmayı anımsatır.

Habil ve Kabil’in öyküsü, insanlık tarihinin en eski sosyoekonomik çatışmalarından biri olarak öne çıkmaktadır.

Kabil’in çiftçi oluşu ve Tanrı’ya toprak ürünü adaması, Habil’in ise çoban oluşu ve Tanrı’ya koyun adaması sonucu Habil’in adağının kabul edilmesi çobanlığın çiftçiliğe tercih edildiği anlamına gelerek çiftçi-çoban çatışmasını ortaya çıkarmıştır.

Adem ve Havva’nın cennetten düşüşü sonucu toprağa mahkum edilmesi ve Kabil’in işlediği cinayet sonrasında toprağın lanetlenmesi de bu durumu destekleyici niteliktedir.

Varlığın göstergesi olan kan toprağa akmıştır ve toprak kirlenmiştir.

Çiftçilik yapan ve yerleşik düzene sahip olanlarla, hayvancılıkla uğraşıp göçebe yaşamı benimsemiş olanlar arasında sonu gelmez çatışma söz konusudur.

Yaratılış mitosu gibi tufan mitosu da birkaç tanedir.

İnsanlığın yok edilişi kararını, insanların günahkarlıklarından dolayı Yehova alır.

Tufan olayından çok insan ve her türden hayvanları kurtaran Sümer de;  Ziusudra, Babilonyalı’dan, Utnapiştim ve İbrani mitolojisinde, Nuh’dur.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  ŞAMANİZMİN BİLİMSEL ARKA PLANI     Bugün birçok ülkede bilimsel çalışmalar disiplinlerarası bilimsel araştırmalar şeklinde yürütülme...