ŞAMANİZMİN BİLİMSEL ARKA PLANI
Bugün birçok ülkede bilimsel çalışmalar disiplinlerarası bilimsel
araştırmalar şeklinde yürütülmektedir.
Örneğin, dünyamız dışındaki yaşam araştırmaları için astronomi,
biyoloji ve hatta kimya bilimleri güçlerini birleştirmiş ve böylece ortaya
astrobiyoloji, astrokimya gibi bilim dalları çıkmıştır.
Bunun gibi, özellikle son dönemde nöroloji (sinir bilimi) ile
farklı disiplinlerin ortaklaşa çalışmasıyla nörobiyoloji, nörokuantoloji gibi
bilim dallarından söz edebilmekteyiz.
Günümüz bilim anlayışında yeni fikirler ortaya atabilmek ve bu
fikirleri destekleyici veriler bulabilmek bazen farklı bilim dallarının ortak
çalışmasıyla mümkün olabilmektedir.
Belirli bir konuda araştırma yaparken yalnızca tek bir bilim
dalının verileriyle çalışmak yetersiz kalabilmektedir.
Bu nedenle, ilgili araştırma konusu hakkında doğru sonuçlara
ulaşabilmek birçok farklı açıdan yaklaşım yapmayı gerektirmektedir.
Bu makalede, son dönemde disiplinlerarası bilim dallarında
gerçekleştirilen deneylerin sonuçlarına dayanarak şamanizmin kökeninde yar alan
ve günümüze kadar hiç araştırılmayan, görmezden gelinen olgular bilimin
verileri kullanılarak açıklanmaya çalışılmıştır.
Bugüne kadar şamanizmi konu alan sayısız makale ve kitap
yazılagelmiştir.
Bunların büyük bir çoğunluğunda şamanlar, klasik olarak şifacı
veya ruhsal yolculuk gerçekleştirebilen, ruhlarla insanlar arasında aracılık
yapabilen gizemli kişiler olarak tanımlanmıştır.
Türk kültüründe oldukça önemli bir yere sahip olan şamanların (kam, böge, bakşı, ojun,
udagan) iç dünyalarının veya zihinsel
yapılarının sıradan insanlardan farklı olduğu genel kabul edilen bir görüştür.
Şamanların ruhsal yolculuk yapabildikleri sürekli olarak
tekrarlanan bir olgu olsa da aslında bilim insanlarının ve araştırmacıların
çoğu şamanların bu yolculukları nasıl yapabildikleri üzerine görüş belirtememişlerdir.
Şamanlarla ve ritüelleriyle ilgili ortaya atılan görüşler bu
nedenle çok yüzeysel ve teorik kalmıştır.
Halbuki, şamanizmi ve şamanları, onların iç dünyalarını doğru
olarak ifade edebilmek için nöroloji, astronomi, botanik, biyoloji, hatta ve
hatta kuantum fiziği ve kuantum biyoloji gibi bilim dallarından destek
alınmalıdır.
Sadece dini ve sosyolik ögelerle
Şamanizm tam olarak anlaşılamaz.
Disiplinlerarası düşünerek bütüncül bir bakış açısı altında
şamanizm masaya yatırılmalıdır.
Ancak o zaman şamanın kendi ve toplumu için taşıdığı değer geniş
bir perspektiften bakılarak algılanabilir olur.
Şamanlar söz konusu olduğunda klasik bilim görüşünün konuya
yalnızca teorik ve yüzeysel baktığı, bu nedenle de şamanizmin mistik veya
ezoterik olarak düşünülmesi gerektiği algısı ortaya çıkmıştır.
Şamanların sahip olduğu birtakım yeteneklerin bilimsel yöntemlerle
nasıl açıklanabileceği hiç düşünülmemiş, düşünülse de şamanizme yalnızca
sosyolojik ve dinsel açıdan bakılmış, şamanların olağandışı zihinsel
yetenekleri bir türlü bilimsel “veri” olarak tanımlanamamıştır.
Bunun nedenlerinden biri şamanizm araştırmalarının yalnızca
sosyologlar, tarihçiler veya Türkologlar tarafından yapılıyor olmasıdır.
Bir sinir bilimcisinin veya kuantum fizikçisinin şamanizm ile
ilgilenmesi ve bu konuyla ilgili bilimsel bir araştırma yapmış olması ülkemizde
pek sık rastlanan bir durum değildir.
İkinci neden ise disiplinlerarası çalışmaların ülkemizde maalesef
henüz farkına bile varılamamış olmasıdır.
Halbuki en basitinden şamanların o veya bu şekilde zihinlerinde
gördükleri ve tasarladıkları şekiller, desenler, sahneler ve de bunların kaya
üstlerine, mağara duvarlarına ve daha sonra halı ve kilimlerimize resmedilmiş
olmaları bilimsel bir “veri”dir.
Şamanların bazı hastaları iyileştirebilme yetenekleri bilimsel bir
“veri”dir.
Şamanların insanüstü veya doğaüstü denilen “geleceği görme”,
“telepati” gibi terimlerle açıklanan fenomenleri gerçekleştiriyor olmaları da
bilimsel bir “veri”dir.
Çünkü bu olgu çok kez gözlenmiştir, fakat ne yazık ki
akademisyenler tarafından sürekli görmezden gelinmiştir.
Sık olarak gözlenen bu durumların veri sınıfına alınmaması ya da
daha doğru bir söylemle görmezden gelinmesi bilimin yöntemi olamaz.
Görmezden gelmek, bilimsel kılıflara uymuyor demek, bilimsel değil
bilim dışı bir yöntemdir.
Bilim, verileri elinin tersiyle itmez, aksine olayların üstüne
gider, araştırır, veri toplar ve olumlu veya olumsuz bir sonuç sunar.
Şamanların bitkileri ve hayvanları duyabildikleri, onların
ruhlarıyla iletişime geçebildikleri veya en azından haklarında öyle düşünüldüğü
bilinen bir olgudur.
Basit deyimle, şamanlar doğada gerçekleşiyor olan birtakım
fenomenlerin farkındadırlar veya bunu algılama konusunda sıradan insanlardan
daha hassastırlar.
Burada şamanizme bir gizem, mistik bir olay gözüyle bakılırsa şamanların
garip ve anlaşılamaz davranışlarından dolayı onlara bu gibi şeylerin
atfedildiği veya yakıştırıldığı fikri ortaya atılabilir.
“Ruh” terimi, mistik, ezoterik
bir kavram olduğundan, yalnızca bu kelimenin çağrıştırdığı algı nedeniyle çoğu
bilim insanının şamanizmi bilimsel araştırmalara
konu edemeyecek olması öngörülebilir.
Fakat, burada 'ruh' terimine dinsel veya
ezoterik değil de fiziksel bir gerçeklikmiş gibi bakıldığında sorun da ortadan
kalkmış olacaktır.
Örneğin, kızılötesi kameraların biz insanlar gibi yaşam formlarını
algılayabiliyor olmasının nedeni insan
bedeninin, daha doğrusu bedeni oluşturan hücrelerin saldığı ışınımdır.
Bu ışınımı kızılötesi kamera teknolojisi henüz ortaya çıkmamışken
görme kabiliyetine sahip veya algıları buna hassas olan hipotetik bir kişi,
bağlantısından ulaşılabilir.
Pekala onu 'ruh' veya 'ruhlar' şeklinde tanımlayabilirdi.
O halde, yalnızca gelenekselleşmiş bir kelimeye takılıp, onun
ardına sığınıp bu şekilde olası verileri görmezden gelmek bilimsel anlayışa
sığmaz diye düşünülebilir.
Bilim insanı, “Acaba bu olgunun arka planında ne
olabilir?” mantığıyla problemlere yaklaşmalıdır.
Acaba bitkiler modern insanın ve bilim insanlarının zannettiği
gibi kendi halinde, öylece kaynatılıp yenilmeyi bekleyen ve yalnızca oksijen
ihtiyacımızı karşılayan canlılar mıdır, yoksa bir zamanlar şamanların
tanımladığı türden gizemli yaşam formları mıdır?
Şamanlar bitkilerin birbiri ile iletişim kurabildiklerine, ormanın
bu nedenle kendileriyle konuşabildiğine inanırdı.
Bu tür bir konuşma elbette bir diyalog şeklinde ele alınmamalıdır.
Nevill Drury'e
göre şamanlık bir görü (vision) geleneğidir, doğal dünyanın tanrının
imgeleriyle bağ kurmaya yarayan değiştirilmiş bilinç konumlarının eski bir
kullanım pratiğidir .
Peki bitkiler birbirleriyle iletişim kurabilir mi?
Şamanlar doğadaki örüntüleri görebilir ve ritimleri algılayabilirler
mi?
Türklerde neden “kömey” denilen bir gırtlak
müziği vardır ve bu müziğin esas kaynağı şamanlar mıdır?
Kuantum biyoloji, nörokuantoloji gibi bilimler şamanların
dünyasını anlamak adına bize yeni bir yol gösterebilir mi?
Şimdi bu sorulara cevap arayalım.
Bitkilerin ses dalgalarıyla etkileşebildiklerine ve onlardan
fiziksel olarak etkilendiklerine dair gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların
sayısı son dönemlerde giderek artmaktadır.
Bu bilimsel çalışmalardan birinde bitkilere yöneltilen ses
dalgaları sonucunda onların fiziksel ve kimyasal yapılarında meydana gelen
olası değişimler konu alınmıştır.
Dr. Reda Hassanien ve
çalışma arkadaşlarının gerçekleştirdikleri bazı deneylerin sonuçları 2014
yılında 'Journal of Interactive Agriculture' dergisinde yayımlanmıştır.
“Bitkilerde Ses Dalgalarının Etkileri
Konusunda
Gelişmeler” adlı makalede şu bilgiler aktarılmıştır:
“Ses dalgası
teknolojisi birçok farklı bitkiye uygulana gelmiştir.
Farklı frekanslardaki ses dalgalarının,
ses basıncı düzeylerinin, pozlama (uygulama) sürelerinin ve ses kaynağının
bitkiden olan uzaklığının bitki gelişimine etki ettiği gözlenmiştir.
Deneyler açık hava ve sera koşullarında
farklı işitilebilir ses frekanslarında ve ses basıncı düzeylerinde
yürütülmüştür.
1 kHz frekansta, 100 dB (desibel)
şiddette ve 0.2 metre uzaklıkta (kaynağın bitkiden olan uzaklığı) callus
hücrelerinin hücre duvarı akışkanlığının ve hücre bölünmesinin daha iyi
sağlandığı ve aynı zamanda koruyucu enzimlerin ve endojenik hormonların
daha aktif olduğu gözlenmiştir.”.
Bu bilimsel deneyin de gösterdiği gibi bitkiler ses dalgalarına
karşı duyarsız değildirler.
Günümüzde ses dalgaları ve
bitkiler arasındaki ilişkiyi ele alan
çalışmalar 'biyoakustik' adı verilen çalışma alanında yapılan deneyler ile
birlikte yürütülmektedir.
Bitkilerin birbirleriyle kimyasal madde ve ses dalgaları
aracılığıyla iletişim kurabiliyor olmaları bilimsel yöntemlerle kanıtlanabilir
mi?
Elbette bunun için öncelikle bu fenomenlerin bilimsel yöntemlerle
ele alınabileceğini düşünebilen açık
fikirli bilim insanları gereklidir.
Bunlardan biri Batı Avustralya Üniversitesi'nden Monica Gagliano'dur.
Gagliano,
biz insanların doğanın bize sundukları konusunda aşırı korumacı olduğumuzu ve
kendimizi kapalı bir kutudaymış gibi sınırlandırdığımızı, aslında doğanın bize
kullanabileceğimiz birçok şey sunduğunu belirtmektedir.
California Üniversitesi'nden Richard Karban, son 15 yılda elde ettiğimiz bilgilere göre
bitkilerin kendi aralarında kurdukları iletişimin eskiye oranla daha fazla
kabul edilebilir olduğunu dile getirmektedir.
Yine Karban'a
göre uçucu organik ilk kez bitki bilimciler Jack Schultz ve
Ian Baldwin tarafından
1980'lerin başında teorik olarak öne atılmış ve bugün bu uçucu bileşiklerin
bitkilerin kendi aralarındaki iletişimlerde kullanılıyor olduğu kanıtlanmıştır.
Gagliano'ya
göre bitkilerin kökten-köke meydana getirdikleri alarm sistemleri, ekosistemi
yani ağaçların oluşturduğu ormanı birbirine organik olarak bağlamaktadır.
Gagliano,
bu internet benzeri ağın, mantarlar aracılığıyla gerçekleşmesinin mümkün
olduğunu ve ayrıca bitkileri birbirine bağlayan bu ağ yoluyla akustik
sinyallerin de
gönderilebileceği bilgisini vermektedir .
Radboud Üniversitesi'nden Josef Stuefer'e göre de bitkiler kendi aralarında bir
iletişim şebekesi oluşturabilmekte ve hatta bitki virüsleri bu ağı kendi amaçları
doğrultusunda kullanabilmektedir.
British Columbia Üniversitesi'nden Orman Ekologu Suzanne Simard ise
yaptığı bilimsel araştırmada ilginç sonuçlara ulaşmıştır.
Simard'a göre ormanda yer alan
yaşlı ve dev ağaçlar daha genç ve küçük ağaçlara mantarların bizzat oluşturduğu
bir ağ aracılığıyla bağlanabilmektedir.
Bu dev ağaçların olmadığı ortamlarda ise çok sayıda fide ve ağaç
bile bu iletişimi verimli olarak
sağlayamamaktadır.
Simard,
dev ağaçların tüm bitki ekosistemini bu ağlar aracılığıyla yönetebiliyor
olabileceğini de düşünmektedir.
Simard'ın
son araştırmasına göre ormanda bir bölgede dev bir ağaç (ana ağaç diye
tanımlıyor) kesildiğinde, ardından daha genç ağaçların dayanıklık kat
sayılarının azaldığını tespit etmiştir.
Dr. Grace Augustine
ise ağaçların kökleri arasında nöronlar arasındaki sinapsların yaptığı türden
bir çeşit elektrokimyasal iletişimin olabileceğini belirtmiştir.
Şamanlar için en önemli ögelerden biri olan ve kültürümüzün
derinliklerine kadar işlemiş olan hayat ağacı veya dünya ağacı motifine bir
debu gözle bakabilir miyiz?
Şamanların ruhsal veya göksel yolculuklarında kullandıkları, üst,
orta ve alt dünyaları birbirine bağlayan hayat ağacının kökeni acaba aktarılan
bu bilimsel fikirlerde aranabilir mi?
Hayat ağacının kökeni ormanları yöneten dev ve yaşlı ağaçlar
mıdır?
Yoksa şamanlar hayat ağacına ruhsal olarak tırmanmıyorlar da bu
dev ağaçların diğer ağaçlarla gerçekleştirdikleri elektrokimyasal iletişime mi
ortak oluyorlar?
Veya şamanlar bu iletişimi bir şekilde algılayabiliyorlar mı?
Kamlar bu elektrokimyasal ağa sindirdikleri bazı özel mantar ve
bitki türleri aracılığıyla, onların zihinsel etkisiyle bağlanıyor olabilirler
mi?
Öyle görünüyor ki, şamanizmin 'Avatar' filmine esin kaynağı olan
bilim insanıdır.
Bilimsel arka planında biyoakustik ve biyokimya gibi bilim dalları
bulunmaktadır.
Gagliano'nun
şu sözleri tam da bu noktada önem kazanmaktadır:
“Şamanlar
bitkilerin seslerini duyabildiklerini ve bu sesleri öğrenebildiklerini
söylerler.
Belki de bizim daha önce dikkat etmediğimiz
noktalara önem verdiler.
Bu gerçekten ilgi çekici.
Biz bu bağlantıyı kaybetmiş olabiliriz fakat
bilim günümüzde bunu yeniden keşfetmek için çalışıyor.”
Bugün özellikle Orta
Asya'daki Türklerin yaptığı 'kömey (khöömei)' denilen gırtlak müziğinin
kökeninde şamanizmin olduğu düşünülebilir mi?
Şamanların bu sesleri doğayı dinlemek, onu dillendirmek amaçlı
yaptıkları düşünüldüğünde onların doğa-ritim ses bağlantısını çok iyi
algılayabilmiş ve içselleştirmiş olduklarını söyleyebiliriz.
Belki de şamanlar kendi çıkardıkları seslerle ve yardımcı
psikoaktif bitkilerin sindirimiyle birlikte zihinlerinde Bir takım imgeler
yaratabiliyor ve onlardan bazı anlamlar çıkartabiliyorlardı.
Şamanizmin bilimsel arka planında biyoakustik, biyokimya bilim dallarının
yanında nöroloji ve kuantum fiziği de yer alıyor olabilir mi?
Son dönemde disiplinlerarası bilimler olan kuantum biyoloji ve
nörokuantolojinin çalışma alanları hakkında çok sayıda makale yayımlanmıştır.
Bu bilimsel makaleler kuantum fiziği prensipleri (kuantum
dolanıklık, kuantum sıçraması vb.) ile beyin aktiviteleri arasındaki ilişkileri
konu almıştır.
Bugüne kadar görmezden gelinen veya üzerinde durulmayan beyin ve
zihin kaynaklı fenomenlerin gizemi kuantum fiziği – nöroloji ilişkisi ile
çözülmeye çalışılmaktadır.
Şamanların da deneyimlerinde zihin kapasitelerini fazlasıyla
kullandıklarını düşündüğümüzde eğer varsa kuantum fiziği – zihin – bilinç
ilişkisini iyi anlamak gerekmektedir.
O zaman şamanizm bir mistizm olmaktan çıkıp bilimsel bir veri
sınıfına konulabilecektir.
Şamanın ruhsal yolculuğunun
bilimsel arka planını California Üniversitesi'nden Michael Winkelman şu şekilde açıklıyor:
“Şamanizm insan
bilişselliğinin doğasında kökleri bulunan, görünür deneyimlerle temsil edilen
görsel sembolizmi üretmek adına beynin farklı seviyeleri boyunca olan bilgiyi
birleştirmek için bilincin değiştirilmiş durumunu irtibatlandıran bir olgudur.”.
İnsanlar gelecek hakkında bilgi sahibi olabilir mi veya henüz
yaşanmamış bir olay insanları etkileyebilir mi?
Klasik fiziğin nedensellik ilkesine göre bu mümkün görünmese de
son dönemde yapılan bazı bilimsel deneyler bunun mümkün olabileceğini ortaya
koyuyor.
Cornell Üniversitesi'nden Psikolog Daryl Bem bu tür deneyleri yapan ve
olumlu sonuçlar alan bilim insanlarından yalnızca biridir.
Bunun dışında çok sayıda deneyin sonucunda geleceği görme ve
önsezi olaylarının yaşanabildiği gösterilmiştir.
Duyudışı Algılama) fenomeni ve özellikle önsezi kuantum zihnin bir
sonucu veya onun gösterilmiş özellikleri olarak açıklanmaktadır .
Temkin'e
göre insanların geleceği öngörebilmeleri onlara evrimsel açıdan da büyük bir
avantaj sağlayabilir, çünkü insan toplulukları bu şekilde birçok potansiyel
tehlikeden korunabilir.
Northwestern Üniversitesi'nden Psikolog Julia Mossbridge ve
çalışma arkadaşlarının bilimsel bir deneyde elde ettikleri sonuçlarda ise
deneklerin 1-10 saniye sonrasını görebildikleri belirtilmiştir.
Deneyde, deneklerin 1-10 saniye sonrasında karşılarına çıkacak
olan uyarıcıya önceden tepki verebildikleri gözlenmiştir.
Deney grubu bu fenomene 'Öngörülü Nedensel
Olmayan Aktivite' adını vermiştir.
Bu deney sonuçları açıkça gösteriyor ki, kültürümüzde de binlerce
yıldır yer alan altıncı his, içine doğmak, hissetmek gibi terimlerin bilimsel
arka planının olması şiddetle muhtemeldir.
Şamanlara atfedilen gelecekten haber verme ve bunu toplumun
yararına kullanma olgusunun arka planında nörobiyoloji, nörokuantoloji gibi
bilim dallarının olduğunu görebilmekteyiz.
Ayrıca, yine rüyalar ve telepati fenomeni ile ilgili yapılan
bilimsel çalışmalar bu fenomenlerin de bilimsel yöntemlerle açıklanabileceğini
öngörmektedir.
Özellikle anneleri ile çocukları ve birbirine duygusal olarak çok
yakın olan çiftlerin telepatik deneyimler yaşıyor olması bilim insanları
arasında hararetle tartışılan konulardan biridir.
Bu konuda en ciddi deneyleri Cambridge Üniversitesi'nden Rupert Sheldrake yürütmektedir.
Yakın bir gelecekte insanların ve dolayısıyla şamanların telepatik
yetenekleri konusundaki bilgi düzeyimizi arıtabilecek deney sonuçlarıyla
karşılaşabiliriz.
Şamanların iyileştirici güçleri veya en azından vücudun belirli
yerlerindeki hastalıkları doğru tanımlayabilmelerinin nedenini bilimsel arka
planda arayabilir miyiz?
Cevap evettir.
Şamanların insanların hastalıklı bölgelerini, organlarını
saptayabilmelerinin bir yolu var:
Biyofotonlar.
Biyofotonlar, biyolojik sistemlerden yayılan oldukça zayıf
şiddette foton salınımlardır.
Bitkilerin tüm yaşayan hücreleri, hayvanlar ve de insanlar çıplak
gözle görülemeyen ancak özel donanımlarla algılanabilen bu ışınımı yayarlar.
Bu ışık salınımı, yaşayan bir hücrenin fonksiyonel durumunun da
göstergesidir.
Dolayısıyla herhangi bir ölçüm yapıldığında hücrenin o anki
fonksiyonu anlaşılabilir olur.
Sağlıklı ve kanserli hücreler biyofoton salınımlarındaki
farklılıklar incelenerek tespit edilebilir.
Günümüz kanser araştırmalarında bu yöntem kullanılmaya
başlanmıştır.
Erken hastalık tanısı, kimyasal ve elektromanyetik kirlilik
testleri ve biyoteknolojinin bazı alanlarda
bu yöntemler uygulanmaktadır .
Nöropsikolog Karl Pribram'a göre beynin ve sinir sisteminin ve belki de
tüm insan bedeninin oluşturduğu biyofoton alanı, hafızanın ve bilinçle ilgili
diğer fenomenlerin altında yatan sebep olabilir.
Görüldüğü üzere vücutta herhangi bir zarara uğramış ve hastalıklı
olan bir bölge biyofoton salınımdaki farklılıklar nedeniyle vücudun sağlıklı
bölgelerinden ayrılabilir.
Gözle görülemeyen bu etkiyi acaba bazı şamanlar beyinlerinin henüz
işlevini bilemediğimiz bölgelerinin aktif olmasıyla algılıyor olabilir mi?
Ya da birtakım psikoaktif bitkiler yardımıyla biyofoton
salınımları onlara görünür oluyor olabilir mi?
Peki şamanlar hasar görmüş bu bölgeleri nasıl iyileştirebiliyordu?
Ses dalgaları ve müzik bu sorunun cevabı olabilir mi?
Ses dalgaları ve müzikle iyileştirme olgusu hakkında da bilimsel
deneyler tasarlandığını ve gerçekleştirildiğini burada belirtelim.
Özellikle Dr. Mitchell Gaynor'un bu konudaki çalışmaları dikkat çekicidir.
Büyük bir cesaretle fakat haklı olarak sorduğumuz bu soruların
bilimsel deneyler sonucu olumlu veya olumsuz olarak cevaplandırılabileceğini
umalım.
Görüldüğü üzere hakkında çok şey yazılan ve çizilen şamanizm
yalnızca sosyolojik ve dinsel açıdan ele alınmamalı, özellikle son yıllarda
hızla gelişen disiplinlerarası bilim dallarınının yaklaşımlarıyla birlikte
dikkate alınmalıdır.
Bugün mistik yönleriyle ifade edebildiğimiz şamanizm hakkında
eldeki veriler dışında yeni bilimsel verilerle desteklenirse çok daha fazla şey
öğrenebilir.
Artık şamanizme yeni çağ akımının bir parçası, ruhçu ya da
spiritüel açılardan bakılmamalı, şamanizm bu sınıfa sokulmamalıdır.
Şamanizme bilimsel perspektiften bakarak inançlarımızın
kökenindeki doğacı, bilimsel felsefeyi kavrayabilmeliyiz.